Kopyala yapıştır ile sürdürülen eğitim sistemimiz gibi taklit ederek dini vazifelerimizi yerine getirmemiz arasında hiç bir fark yok.
Eğitim gören milyonlarca öğrenci sınıf geçmenin bilgiyle değil kopyalama veya internetten bilgi indirerek yazıcıdan çıktısını aldıktan sonra hak etmediği puanları öğretmeninden isteyip sınıf atlamayı istediği gibi milyonlarca Müslüman da öğrenmeden yaptığı ibadetlerle Allah-u Teala'dan cenneti istemektedir."İslamın ilk emri nedir" diye sorulduğunda "oku" emrini söyleyebilecek o kadar çok Müslümanın varlığı söz konusu olurken buna uymayan, okumadan dini vazifelerini yerine getirmeye çalışan taklitçi, kopyacı Müslümanların sayısı da hızla artmaktadır.
Son 10 yılda ülkemizde artan mülteci akınına paralel mezheplerin de çoğaldığı ülkemizde bu ülkede yetişmiş milyonlarca insanın da ilmihal bilgilerinden yoksun oluşundan dolayı gelen mültecilerinin sahip olduğu mezhep kurallarını taklit ettiğini de üzülerek izliyoruz.
Son 10 yılda ülkemizde artan mülteci akınına paralel mezheplerin de çoğaldığı ülkemizde bu ülkede yetişmiş milyonlarca insanın da ilmihal bilgilerinden yoksun oluşundan dolayı gelen mültecilerinin sahip olduğu mezhep kurallarını taklit ettiğini de üzülerek izliyoruz.
Camilerde, bilhassa cuma günleri toplanan bir çok sünni mezhebe sahip olan Müslümanın şiilerle aynı yerde durmasının yanı sıra Hanefi, Şafii Maliki vs diğer hak mezheplere bağlı insanlarla yanyana gelmesi dolayısıyla "onlar yapıyorsa ben de yaparım" düşüncesi ile kendi mezhep kurallarının dışına taştıkları artık net olarak görünmeye başladı.
Zihinlerde oluşmaya başlayan "O da Müslüman Ben de Müslüman, ne fark var" deyip mezhep kurallarını hiçe sayan yeni bir davranış modeli ortaya çıkmaktadır. Oysa mezhepler arasında bir çok farklılıkların varlığı her zaman dile getirilmektedir. İman anlayışı dışında hal ilmi olarak bildiğimiz İslamda ibadet kurallarında mezhebini bilmeyen ya da mezhep kurallarını bilmeyenlerin hatta hiçe sayanların sayısı artmaya başlamıştır.
Bununla beraber bu cehaletten kaynaklanan istismar, mezhebe muhalif eylemler de çoğalmaktadır.
Abdest almaktan namaz kılmaya, oruç tutma şartlarından hac ibadetine ve hatta zekat verme, kurban kesme şartlarına kadar bir çok ibadette yapılan yanlışlıklar giderek çoğalmaktadır.
Tabii buna ön ayak olan da üzülerek söylememiz gerekirse Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Başkanlığın zaman zaman "yapılsın böyle olsun" "yeter ki yerine getirsin" ya da "bir şey olmaz" zihniyetinin hakim olması da buna pişmiş aşa su katmaya benzemektedir.
Bununla beraber bu cehaletten kaynaklanan istismar, mezhebe muhalif eylemler de çoğalmaktadır.
Abdest almaktan namaz kılmaya, oruç tutma şartlarından hac ibadetine ve hatta zekat verme, kurban kesme şartlarına kadar bir çok ibadette yapılan yanlışlıklar giderek çoğalmaktadır.
Tabii buna ön ayak olan da üzülerek söylememiz gerekirse Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Başkanlığın zaman zaman "yapılsın böyle olsun" "yeter ki yerine getirsin" ya da "bir şey olmaz" zihniyetinin hakim olması da buna pişmiş aşa su katmaya benzemektedir.
Bugünlerde sıkça gördüğümüz durumlardan biri de "kerahat vakti cahilliği" konusudur. Artık bir çok insanın önemsemediği ya da vurdumdurmaz davrandığı önemli konulardan biri namaz kılmanın yasak olduğu saatlerdir. Kerahat saati konusunda cehalet artmaktadır. Cuma saati öncesi camilere giren ve Hanefi mezhebinde olduğu halde şafi ya da malikilerin yaptığı gibi kerahat saatlerinde namaz kılmaya başlamaktadır.
Hanefi mezhebinde 40 - 45 dakika olarak sınırlandırılmış "üç vakitte namaz kılınmaz" kuralının artık hiçe sayıldığı günleri yaşıyoruz.
Bilhassa cemaatin çok olduğu cuma günleri ve bayram sabahları gibi vakitlerde çok örneğine şahit olduğumuz kerahat saatinde namaz kılınması giderek artmaktadır. Bilhassa cuma namazı öncesi vaaz veren imamların da bu konuda uyarıda bulunmaması, görmezlikten gelmeleri de ayrı bir tartışma konusu olmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir ya da bir kaç hutbe konusunu ilmihallar üzerinden vermesi, bilhassa namaz kılmanın haram olduğu saatleri hatırlatması artık elzem haline gelmiştir.
Bilhassa cemaatin çok olduğu cuma günleri ve bayram sabahları gibi vakitlerde çok örneğine şahit olduğumuz kerahat saatinde namaz kılınması giderek artmaktadır. Bilhassa cuma namazı öncesi vaaz veren imamların da bu konuda uyarıda bulunmaması, görmezlikten gelmeleri de ayrı bir tartışma konusu olmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir ya da bir kaç hutbe konusunu ilmihallar üzerinden vermesi, bilhassa namaz kılmanın haram olduğu saatleri hatırlatması artık elzem haline gelmiştir.
Erol Kara/ Dinierk
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız