
Sual: Hazret-i Eyyübün ( aleyhisselam ) hastalığında yaralarının kurtlandığı doğru mudur?
İşim özümde böyle bir durum söz konusu değildir. İslam akla ve mantığa uyanı kabul eder.
Hazreti Eyyub konusunda diğer din mensuplarından ne duyulmuşsa doğru mu, yanlış mı olduğu araştırılmadan kitaplara geçirilmiş ve bu arada Kitab-i Mukaddes'in bir bölümünü teşkil eden "Eyyup" kitabı olduğu gibi iktibas edilmiştir. Başa gelen musibetlere sabır ve tahammülü "darb-ı mesel" olan Eyyub (a.s.)'u, halkın gözünde büyütmek için pek çok abartmaya yer verilmiştir.
Söylenenlere bakılırsa vücudunu baştan aşağı çıbanlar, büyük yaralar sarmış, teni şişmiş; uyuza benzer bir illete tutulmuş ve kiremit parçalarıyla, kaşmir hale gelmiştir. Yaralarına kurtlar düşmüş, kokudan yanma yaklaşma imkanı kalmamış ve halk bizar kaldığı için onu kasaba dışındaki bir çöplüğe atmıştır. Atıldığı bu çöplükte yedi yil gibi uzun bir zaman ızdırap çeken Eyyub (a.s.)'a sadece hanımı refakat etmiş, diğer bütün dost ve ahbapları kendisinden yüz çevirmiştir. Bütün bunlara sabır ve tahammül eden Eyyub (a.s.) yarasından düşen kurtları yerden alıp tekrar yerine koymuş ve "Ye! Daha nasibin var" demiş ve asla metanetini kaybetmemiştir...
Her anlamıyla tiksindirici bu halleri Eyyub (a.s.)'a nisbet eden yazarlar onun bir peygamber, şeref ve mertebesi yüce bir Allah elçisi olduğunu adeta unutmuş gibidirler. Eyyub (a.s.)'un ne kadar sabırlı ve takdire değer biri olduğunu isbat etmek için kitaplara aldıkları bu tür merviyyatm onu küçülttüğünü, halkın gözünden düşürdüğünü ve bunların asılsız şeyler olduğunu fark edememişe benziyorlar.
Güya yıllarca devam eden hastalık sonucu Eyyub'un vücuduna kurtlar düşmüş ve bu kurtlar yaraların içinde dışında, sağda solda fokur fokur kaynar vaziyete gelmişlerdir[38]. Yaraların kurtlanması sonucu dayanılmaz kokular hasıl olmuş ve yanına kimse sokulamamıştır. Bu halde iken bile Eyyub (a.s.), yaralardan düşen kurtları geri koymuş ve "Ye! Senin daha nasibin var!" demiştir
Eyyub'un sabrının ne dereceye ulaştığını isbat hususunda ortaya atılan bu rivayetler yalan ve asılsızdır. Bunlar reddi gerekli olan israiliyyat makulesi şeylerdir. Eyyub'un ibtüası konusunda olduğu gibi sabrı konusunda söylenenler de israiliyyatla dolmuş ve gerçekler gölgelenmiştir. Allah'ın seçkin bir kulu ve nebisi olan bir kişiye yakıştırılan bu halleri kitaplara yazmak, bunları hak adına halka anlatmak günahtır. Bir peygamberin sabrını ortaya koymak için yaralarına kurt düşürmek şart mıdır? Keza düşen kurtarı yerden alıp tekrar yaraya koymak çok mu gereklidir? Bunlarla insanlar dine ısındırılmak isteniyorsa, hata ortadadır. Temizliği bir ölçüde benimsemiş kişi bunları duyunca nefret eder. Hatta Eyyub (as.)'a atıp tutar. Bu yolla da insanlar peygamberlerden soğur ve uzaklaşır. Bu tür rivayetleri ortaya atan ve bunları halk arasında yayanların muhtemelen, böyle haince bir maksatları da olabilir. (kaynak için tıklayınız )
****
Yine bir başka kaynakta da yer alan araştırmada da yüce peygamberin vücudunda tiksindirici bir durumun söz konusu olmadığı belirtilmiştir. İşte o yazının özeti
"Kitab-ı Mukaddes’in bir bölümü olan Eyyub Kitabı’nda, Kur’an’da ise dört surede ve sekiz ayette Hz. Eyyub’dan bahsedilmektedir. O, gerek yakalandığı hastalık ve gerekse başına gelen belalara gösterdiği sabırla tüm insanlığa örnek olmuştur. Bu nedenle Kur’an’da övülmüştür. Hz. Eyyub’un hastalığının çeşidi ile ilgili farklı şeyler söylenmiştir. Bunların bazıları, bir peygamberin görevini yapmasına engel teşkil eder. Bu da Hz. Eyyub’un peygamberlik görevini yerine getirmediği anlamına gelir ki, bu, bir peygambere yapılabilecek en büyük iftiradır. Evet, Eyyub (as) hastaydı. Birçok tefsirci ve İslam tarihçisinin de dediği gibi hastalığı içteydi ve büyük acı çekiyordu. Dış görünüşünde insanları tiksindirecek bir şey yoktu. Tebliğ görevine devam ediyordu. Nihayetinde dua ettiğini ve bu hastalıktan kurtulup sıhhatine kavuştuğunu, aile efradının bir misli fazlasıyla kendisine geri verildiğini Kur’an’dan öğrenmekteyiz.
Kaynak için tıklayınız
1- Emanet,
2- Sıdk,
3- Tebliğ,
4- Adalet,
5- İsmet,
6- Fetanet,
7- Emn-ül azl.
Yaralarının kurtlanması, peygamberlik sıfatlarına aykırı değildir. Eyyüb aleyhisselamın, yaralarının kurtlandığını büyük âlim Alâaddin-i Attar hazretleri de bildirmektedir.
Hz. Eyyub'un canlı bir örnek olan hâli ve kıssası Kur'anı-ı Kerimde yer almaktadır. Onun uzun süren dayanılmaz bir hastalığa müptelâ olduğu, fakat bu İlâhî imtihanı üstün azmi ve sabrı neticesinde kazandığı, sonunda Rabbine yaptığı niyazı sayesinde sıhhat ve afiyete kavuştuğu anlatılmaktadır.
Hz. Eyyub'un (a.s.) kıssasının tafsilatına tefsirlerimizde yer verilirken, sancılı bir hastalığa tutulduğu bildirilmektedir. Öyle ki, vücudunun her tarafını saran yara ve ağrılar sadece kalb ve diline ulaşmamış; ne zaman ki, Allah'ı zikrine mâni olacak şekilde ağrılar kalp ve diline ilişince sadece "ubudiyet-i İlâhiye için" Allah'a iltica etmiş, duasının kabul edilmesiyle de bu musibetten kurtulmuşlar.
Hz. Eyyub'un bedenindeki yaralar ve yaralardan meydana gelen kurtlar (mikroplar), bakınca görenleri tiksindirecek, halkı kendisinden nefret ettirecek bir vaziyette değildi. Onu görenler ağır bir hastalık içinde bulunduğunu biliyorlar, ancak ondan tiksinip kaçmıyorlardı. Çünkü onda öyle bir hal yoktu. Günümüzde verem ve kanser gibi yaygın halde bulunan birtakım iç hastalıklar vardır ki, dıştan bakışta hastada bir yara ve hastalık belirtisi görülmemekte, bakanlar bir tiksinti duymamakta, fakat hasta dayanılmaz bir acı içinde kıvranmakta ve için için erimektedir. İşte Eyyub Aleyhisselâmın hastalığı da böyle hariçten görenleri iğrendirecek bir hastalık değildi. Çünkü peygamberler halkın nefretine sebep olacak arızalardan uzaktır ve Allah tarafından korunmuştur. Peygamberlerin tiksindirici şeylere müptelâ olmaları, peygamberliğin bir icabı olan halkla bir arada olmaya, insanları hak ve doğru yola davete mâni olan bir durumdur. Bu ise "nübüvvet" hikmetine uygun değildir.1
Yani, Hz. Eyyub bir peygamber olması dolayısıyla Allah tarafından insanları hakka ve hidayete çağırmakla vazifeliydi. Böyle iğrendirici bir hastalığa yakalansaydı, esas vazifesi olan tebliği ve dine daveti yapamazdı. Zaten malının, mülkünün, çoluk ve çocuğunun elinden alınması ve sonunda derin bir hastalıkla imtihana tâbi tutulması, neticede tahammül gösterip sabretmesi, insanlara bir örnek gösterilme hikmetine bağlıdır.
Eyyub Aleyhisselâmın kıssasına temas eden Bediüzzaman Hazretleri ise günümüz insanının alması gereken dersi şöyle ifade etmektedir:
"Hazreti Eyyub Aleyhisselâmın zahirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtını ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek Hazret-i Eyyub'dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. (Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini iHıdit ediyordu. Bizim manevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münacat-ı Eyyubiyeye o Hazretten bin defa daha ziyade muhtacız. Bahusus nasıl ki, o Hazretin yaralarından neş'et eden kurtulur, kalp ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri günahlardım gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler (neûzübillah) mahalli-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar."2
1. Hülâsatü'l-BeyâııSî-Tefsiri'l-Kıırân, 9:3469.
2. Lem'alar, s. 6-7.
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız