
Türkçe Ezan İşkencesinin Bittiği Gün
18 yıllık Türkçe ezan uygulamasının Türkiye'de sona ererek, ezanın asli haliyle okunmaya başlanmasının üzerinden tam 75 yıl geçti.
Türk siyasi tarihinin karanlık sayfaları olarak hatırlanan, 16 Haziran 1950’de sona eren tek parti zulmünün ardından iktidar olan Demokrat Parti'nin teklifi ile alınan tarihi karardan bugüne 75 yıl geçti.
Süreç Nasıl Başladı
Bir Ramazan Ayı idi. 20 Ocak 1932 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, Aydın Milletvekili Dr. Reşit Galip ile Antep Milletvekili Kılıç Ali'nin bulunduğu bir mecliste, Hafız Yaşar Okur'a Cuma günü Yerebatan Camii'nde Türkçe Kur'an-ı Kerim okuyacağını söyler. Reşit Galip ve Kılıç Ali'yi de bu hadiseyi gazetelere bildirmek ve bizzat Türkçe Kur'an-ı Kerim merasimine nezaret etmek üzere görevlendirir.
22 Ocak 1932 tarihinde Yerebatan Camii'ne gelen Hafız Yaşar, Reşit Galip ve Kılıç Ali'nin ikazları üzerine kürsüye çıkar, "Müşfik ve Rahim olan Allah'ın ismiyle" diye başlayarak, Yasin Suresi'nin Türkçesi'ni rast makamıyla okur. Meclis Başkanı Kazım Özalp'in geldiği 29 Ocak 1932 tarihi ise, Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle, Sultanahmet Camii'nde toplu olarak gerçekleştirilecek Türkçe Kur'an-ı Kerim okuma günüdür. Bütün gazeteler baş sayfalarında bu habere yer ayırmışlardır. Ve nihayet Cuma Namazı eda edildikten sonra, sekiz hafız Kur'an-ı Kerim'in çeşitli surelerini Türkçe olarak okurlar.
Bu günün akşamında, Hafız Yaşar'ı huzuruna çağıran Mustafa Kemal Atatürk, aynı merasimin Kadir Gecesi Ayasofya Camii'nde yapılması talimatını verir. Şu anda müze olan Ayasofya Camii'nde, Türkçe Kur'an-ı Kerim'in yanı sıra bir ilke daha imza atılacak, Türkçe Tekbir'in de bu akşam okunması istenecektir. Bunun için, okunacak olan Türkçe Tekbir de hazırlanır...
"Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrıdan başka tanrı yoktur... Tanrı uludur, Tanrı uludur! Hamd O'na mahsustur..." 3 Şubat 1932 tarihinde yani Kadir Gecesi'nde Ayasofya Camii'nde gerçekleştirilen program Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle radyodan da canlı olarak yayınlanır.
Hafıza "Asla Sarık Takma" Uyarısı, Atatürk'ten
Sıra Türkçe Hutbe'ye geldiğinde ise tarihler, 4 Şubat 1932'yi, yani Ramazan Ayı'nın son cuma gününü göstermektedir. İstanbul Süleymaniye Camii'nde okunacak Türkçe Hutbe'yi okumak için Hafız Sadettin Kaynak seçilmiştir.
Ramazan'ın son cuma günü olması hasebiyle Süleymaniye Camii hınca hınç doludur. Mustafa Kemal Atatürk, Sadettin Kaynak'a, "Haydi bakalım, Türkçe Hutbe'yi de Süleymaniye Camii'nde mukabele ile oku! Amma okuyacağını evvela tertib et, bir göreyim" der. Hafız Sadettin Kaynak, minbere çıkmadan önce de Mustafa Kemal Atatürk'e, "Sarık saracak mıyım" diye sorduğunda şu karşılığı alır:
"Kat'iyyen sarık istemem. Sarığı bırak, işte bu gece giymiş olduğun elbise ile başı açık ve fraklı olarak git. Fakat hava soğuktur palto giyebilirsin." Hafız Sadettin Kaynak fraklı, başı açık olarak çıktığı minberde, Mustafa Kemal Atatürk tarafından da onaylanan o meşhur hutbesini okumaya başlar.
Arapça Ezan Düşmanlığı Başlıyor
1930'lu yıllarda sık konuşulan ezanın Türkçeleştirilmesi, Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı, İsmet İnönü'nün Başbakan olduğu 1932 yılının Temmuz ayında Diyanet'in yayınladığı genelge ile tüm yurtta uygulamaya konuldu. İlk Türkçe ezan ise, 30 Ocak 1932 tarihinde Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii'nde okunmuştu.
30 Ocak 1932’de Fatih Camii minaresinde ilk Türkçe Ezan’ı okuyan Hafız Rıfat’ın, elindeki kağıda bakarak bu tercümeyi seslendirmesi Türkçe Ezan’ı henüz ezberleyemediğinin de kanıtıydı. Ocak ve Şubat aylarında Ayasofya ve Fatih Camilerinde başlayan Türkçe ezan uygulaması, kısa sürede ülke geneline yayıldı.
O günlere ait yaşananları yazar Mihri Belli şöyle anlatır. "Ezan Türkçeleştirildiğinde iyi çevrilmediği için olsa gerek alay konusu olmuştu. Millet itiraz edemediği için Türkçe Ezanı alaya alıyordu. O zaman Edirne'de idik. Türkçe Ezan'ı protesto için ezan başlayınca ben de evimizin karşısındaki ağaca çıkar Arapça ezan okurdum. Şapkayı da giymemiştim, utandığımdan ötürü, yeni kıyafetle sokağa çıkmak işime gelmedi, fakat babam ilk giyenlerdendi. Kuvay-ı Milliye'ciydi. Militan laikti Mustafa Kemal gibi. Bir defasında aynanın karşısında giyince, kendimi gavur gibi hissetmiştim."
Türkçe Ezan Okumayana Hapis
O dönemdeki adıyla Evkaf Umum Müdürlüğü'nün (bugünkü Vakıflar Genel Müdürlüğü) 14 Kasım 1932 tarihli bir genelgeyle, ezanın tüm Türkiye'de Türkçe okunması zorunlu hale getirildi. 1933 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı, bu kurala uymayanların "şiddetle tecziye edileceğini" (cezalandırılacağını) duyurdu.
Nihayet, fitneciler harekete geçer, Bursa'da yaşanan olayları, Menemen'den sonra yapılan en büyük irticai hareket olarak yorumlamakta, bir an önce inkılapların uygulanması için baskıların artırılmasını talep etmeye başlar. Bursa'da Türkçe Ezan dayatmasını protesto edenlerden 200'ü aşkın kişi Çorum'a gönderilerek orada yargılanır ve birçoğu hapis ya da kürek cezasına çarptırılır.
Uygulamada yaşanan farklılıkları ortadan kaldırmak amacıyla dönemin Başvekili İsmet İnönü, 1933 yılında valiliklere gönderdiği bir yazıyla uygulamanın istisnasız bir şekilde sürdürülmesini, aksi davranışta bulunanların Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesi uyarınca cezalandırılmasını emretti.
Tartışmalar Bitmedi.
Toplumda ve siyaset sahnesinde artan rahatsızlık, dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin kongrelerinde dahi dile getirilmeye başlandı. 1947 yılındaki 7. Olağan Kongre'de Sinop Milletvekili Vehbi Dayıbaş ve Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioğlu gibi isimler, "Bu Müslüman toplumun dini ya öğretilmeli ya da bu duruma bir çözüm bulunmalı" diyerek yasağın gözden geçirilmesini talep etti.
Muhtelif Kaynaklardan Derleme @dinierk
30 Ocak 1932’de Fatih Camii minaresinde ilk Türkçe Ezan’ı okuyan Hafız Rıfat’ın, elindeki kağıda bakarak bu tercümeyi seslendirmesi Türkçe Ezan’ı henüz ezberleyemediğinin de kanıtıydı. Ocak ve Şubat aylarında Ayasofya ve Fatih Camilerinde başlayan Türkçe ezan uygulaması, kısa sürede ülke geneline yayıldı.
O günlere ait yaşananları yazar Mihri Belli şöyle anlatır. "Ezan Türkçeleştirildiğinde iyi çevrilmediği için olsa gerek alay konusu olmuştu. Millet itiraz edemediği için Türkçe Ezanı alaya alıyordu. O zaman Edirne'de idik. Türkçe Ezan'ı protesto için ezan başlayınca ben de evimizin karşısındaki ağaca çıkar Arapça ezan okurdum. Şapkayı da giymemiştim, utandığımdan ötürü, yeni kıyafetle sokağa çıkmak işime gelmedi, fakat babam ilk giyenlerdendi. Kuvay-ı Milliye'ciydi. Militan laikti Mustafa Kemal gibi. Bir defasında aynanın karşısında giyince, kendimi gavur gibi hissetmiştim."
Türkçe Ezan Sözleri
Okunan sözde ezanın sözleri şöyle idi
"Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrı uludur
Şüphesiz bilirim Tanrı'dan başka yoktur tapacak
Şüphesiz bilirim Tanrı'dan başka yoktur tapacak
Şüphesiz bilirim Tanrı'nın elçisidir Muhammed
Haydi namaza, Haydi namaza, Haydi namaza
Haydi felaha, Haydi felaha, Haydi felaha
Uykudan namaz daha hayırlıdır."
Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrı uludur"Atatürk'ten Türkçe Ezan, Hutbe ve Salatu Selamları Türkçe Okumayanlara Uyarı
Ne var ki, Türkçe Ezan'a beklenen tepkiler gelmeye başlar. En dikkat çekici tepki Bursa'da meydana gelir. ezanın Türkçe okunmasına tepki gösteren yüzlerce Bursalı Ulu Camii önünde protesto yürüyüşü yapar.
Olayların büyümesi üzerine İzmir'e gidecek olan Mustafa Kemal Atatürk karar değiştirip Bursa'ya hareket eder ve yaptığı ilk açıklamada, eylem yapanların 'irticacı' olduğunu ve dini siyasete alet etmek istediklerini söyler. Açıklamasını daha da sertleştiren Mustafa Kemal Atatürk, henüz hazırlanmış bir kanun bulunmamasına rağmen, Türkçe Ezan'a tepki gösterenlerin cezalandırılacaklarını açıklar. Öyle ki, Arapça Ezan okuyanların idam edilebileceğinden bile söz edilmeye başlanır. Gazetelerse, evkaf idaresinin Türkçe Ezan işini sıkı takibe aldığını, Türkçe Ezan okumayan müezzinlerin görevine son verileceğini yazar. Türkçe Ezan için 18 Temmuz 1932 tarihinde bir genelge yayınlanır. Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi imzasını taşıyan genelgeyi, salat-ü selamların Türkçeleştirilmesi emri izler.
Tekbir ve salaları Türkçeleştirip 6 Mart 1933'te müftülüklere tamim gönderen Diyanet İşleri Reisliği, dört yıl sonra; 1937 yılına gelindiğinde, cenaze salalarının da tamamen kaldırılmasını emreder. Türkçe Ezan, Türkçe Tekbir, Türkçe Hutbe ve Türkçe Kur'an-ı Kerim gibi girişimlere itiraz etmeyen dahası altında imzası bulunan isim ise, 1 Nisan 1924 - 5 Mart 1941 tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Rıfat Börekçi'dir. Onun ardından 14 Ocak 1942 tarihinde bu göreve getirilen Şerafettin Yaltkaya da benzer bir portre çizer.
O dönemdeki adıyla Evkaf Umum Müdürlüğü'nün (bugünkü Vakıflar Genel Müdürlüğü) 14 Kasım 1932 tarihli bir genelgeyle, ezanın tüm Türkiye'de Türkçe okunması zorunlu hale getirildi. 1933 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı, bu kurala uymayanların "şiddetle tecziye edileceğini" (cezalandırılacağını) duyurdu.
Nihayet, fitneciler harekete geçer, Bursa'da yaşanan olayları, Menemen'den sonra yapılan en büyük irticai hareket olarak yorumlamakta, bir an önce inkılapların uygulanması için baskıların artırılmasını talep etmeye başlar. Bursa'da Türkçe Ezan dayatmasını protesto edenlerden 200'ü aşkın kişi Çorum'a gönderilerek orada yargılanır ve birçoğu hapis ya da kürek cezasına çarptırılır.
Uygulamada yaşanan farklılıkları ortadan kaldırmak amacıyla dönemin Başvekili İsmet İnönü, 1933 yılında valiliklere gönderdiği bir yazıyla uygulamanın istisnasız bir şekilde sürdürülmesini, aksi davranışta bulunanların Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesi uyarınca cezalandırılmasını emretti.
Ağır Cezaların Sorumlusu İsmet İnönü
Türkçe ezanın zorunlu olmasının yasalara girmesi ise 1941 yılında İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleşti.
Bu süreç, 1941 yılında Yargıtay'ın, verilen cezaların hukuki dayanağının zayıf olduğu yönündeki kararıyla yeni bir boyut kazandı. Bu kararın ardından hükümet, 4055 sayılı yeni bir kanun çıkararak TCK'nın 526. maddesini değiştirdi. Bu yeni düzenlemeyle Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar hapis ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası verilmesi hüküm altına alındı.
Yasak süresince Anadolu'nun dört bir yanında birçok kişi bu kurala uymadığı için baskı ve cezayla karşılaştı. Bu sürecin en bilinen olaylarından biri ise Konya'da yaşandı. Konya Vali Yardımcısı Tevfik Uğurlu'nun Konya Müftülüğü 'ne yazdığı resmi yazıda şu ifadeler yer alıyordu:
"Konya'nın Köprübaşı mahallesi Yanık Cami mescidinin fahri imamı olduğunu beyan eden Mehmet İyibildiren, 27/6/1945 tarihinde akşam ezanını Arapça okuması nedeniyle derdest edilip derhâl adalete tevdi edildi."
Bu süreç, 1941 yılında Yargıtay'ın, verilen cezaların hukuki dayanağının zayıf olduğu yönündeki kararıyla yeni bir boyut kazandı. Bu kararın ardından hükümet, 4055 sayılı yeni bir kanun çıkararak TCK'nın 526. maddesini değiştirdi. Bu yeni düzenlemeyle Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar hapis ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası verilmesi hüküm altına alındı.
Yasak süresince Anadolu'nun dört bir yanında birçok kişi bu kurala uymadığı için baskı ve cezayla karşılaştı. Bu sürecin en bilinen olaylarından biri ise Konya'da yaşandı. Konya Vali Yardımcısı Tevfik Uğurlu'nun Konya Müftülüğü 'ne yazdığı resmi yazıda şu ifadeler yer alıyordu:
"Konya'nın Köprübaşı mahallesi Yanık Cami mescidinin fahri imamı olduğunu beyan eden Mehmet İyibildiren, 27/6/1945 tarihinde akşam ezanını Arapça okuması nedeniyle derdest edilip derhâl adalete tevdi edildi."
Göçler Başlamıştı
Tarihçi Mustafa Armağan, hatıralarında yaşananları şöyle anlatıyor: "Tek kelime Türkçe bilinmeyen Kürt ve Arap köylerinde 'Türkçe ezan' zorlamasının sebebi hala anlaşılamadı. 1938'de Hatay'a giren Türk komutanların ilk işlerinden birisi, Arapça ezanı yasaklatmak oldu. Halk şaşkındı. Zira Fransız işgalcilerin bile dokunmadığı ezanın Türkler tarafından yasaklanmasının anlaşılır bir yanı yoktu. Halk yasağı delmek için minarelere delileri çıkartıp Arapça ezan okutmuştu. Yalnız camilerde değil, evlerde de Arapça ezan okumak yasaklanmıştı. Bu yüzden yüzlerce kişi hapislere girdi, karakollarda dayak yedi, işinden atıldı veya para cezası ödedi. Türkçe ezan okumamak için Güneydoğu'dan Irak ve Suriye'ye göç edenler olmuştu."
Tartışmalar Bitmedi.
Toplumda ve siyaset sahnesinde artan rahatsızlık, dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin kongrelerinde dahi dile getirilmeye başlandı. 1947 yılındaki 7. Olağan Kongre'de Sinop Milletvekili Vehbi Dayıbaş ve Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioğlu gibi isimler, "Bu Müslüman toplumun dini ya öğretilmeli ya da bu duruma bir çözüm bulunmalı" diyerek yasağın gözden geçirilmesini talep etti.
Menderes Döneminin İlk Kanun Teklifi, Özgür Ezan
Siyasi iklimin değiştiği bu ortamda, 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimleri büyük bir zaferle kazanan Demokrat Parti, iktidara geldi. 2 Haziran'da güvenoyu alan hükümetin Meclis'e sevk ettiği ilk kanun tekliflerinden biri, Arapça ezan yasağını getiren maddenin değiştirilmesi oldu.
Kanun teklifi, 16 Haziran 1950'de TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Aynı günün ikindi vaktinden itibaren Türkiye'nin dört bir yanındaki camilerin minarelerinden ezan, 18 yıl aradan sonra yeniden Arapça olarak yükselmeye başladı. O gün, halkın yasağın kalkmasını büyük bir coşku ve sevinç gözyaşlarıyla karşıladığı, minarelerin altında toplanan kalabalıkların müezzinlerden ezanı tekrar tekrar okumalarını istiyordu ki, Bursa'da bir camide ikindi ezanı tam 7 kere okundu.
Kanun teklifi, 16 Haziran 1950'de TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Aynı günün ikindi vaktinden itibaren Türkiye'nin dört bir yanındaki camilerin minarelerinden ezan, 18 yıl aradan sonra yeniden Arapça olarak yükselmeye başladı. O gün, halkın yasağın kalkmasını büyük bir coşku ve sevinç gözyaşlarıyla karşıladığı, minarelerin altında toplanan kalabalıkların müezzinlerden ezanı tekrar tekrar okumalarını istiyordu ki, Bursa'da bir camide ikindi ezanı tam 7 kere okundu.
Muhtelif Kaynaklardan Derleme @dinierk
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız