Sitemizde aramak istediğiniz konuyu
                                      "

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

Cuma Günü İbadeti, Yahudi ve Hristiyanlara da Farz Kılınmıştı


Cuma günleri, hem Yahudilik hem de İslam'da manevi tefekkür ve cemaatle bir araya gelme zamanı olarak derin bir öneme sahiptir. Yahudiler için Cuma, dinlenme ve yenilenme günü olan haftalık Şabat'ın başlangıcını simgeler. Müslümanlar içinse Cuma, cemaatle namaz kılmaya ve manevi güçlenmeye adanmış özel bir gün olan Cuma'dır.
Hz. Âdem’in Cennetten çıkarılması, yeryüzüne yerleştirilmesi ve yeryüzü halifelik payesine ulaştırılması anlamına geldiği için, o da bu cihetle büyük bir nimettir.
Demek ki cuma günü, insanlığın ilk yaratıldığı, cennete yerleştirildiği ve yeryüzü halifesi olduğu bir gün olduğundan ötürü insanlar için büyük bir bayram günü olmuştur.
Çeşitli hadislerden anlaşıldığına göre cuma, haftalık ibadet günü olarak daha önce Yahudi ve Hristiyanlar için tayin ve takdir edilmiş, fakat onlar bu konuda ihtilâfa düşerek Yahudiler cumartesiyi, Hristiyanlar pazarı haftalık toplantı ve ibadet günü olarak benimsemişler. Allah da cuma gününü Müslümanlara nasip etmiş, onları bu konuda hakka ulaşmaya muvaffak kılmıştır. (Müslim, “Cuma”, 19-23)
İslâm âlimleri, her dinde inananların ibadet maksadıyla bir araya gelmeleri için belli bir günün tahsis edildiği, bunun da aslen cuma olduğu noktasında birleşmiştir. Cuma gününün fazileti hususunda Allah’ın bu günde yaratılışı kemale erdirmesine ve kulları üzerindeki nimetini tamamlamasına atıf yapılmıştır. Bu doğrultuda sebtin Hz. İbrâhim dininin bir parçası olmadığı, bu konuda peygamberlerine muhalefet eden İsrâiloğulları’na farz kılındığı, daha sonra gelen Hristiyanların da cumayı benimsemedikleri gibi kendilerini Yahudilerden ayırmak için Bizans döneminde sebt yerine pazar gününü kutsal gün edindikleri ileri sürülmüştür (Fahreddin er-Râzî, XX, 137-138; Kurtubî, V, 199; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, II, 613).

Yahudilere Cuma Teklifi ve Kabul Etmemeleri
Tefsirlerde yer alan açıklamalara göre Allah, Mûsâ aleyhisselam aracılığıyla İsrâiloğulları’na kendilerinden önceki kavimlere olduğu gibi sırf ibadete adanmış bir günü farz kılmayı murat etti; bu gün de cuma günü idi.
Fakat İsrâiloğulları, Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yaratıp yedinci günde (sebt) yaratmaya son verdiğini, bu günde her yaratılmışın O’na boyun eğdiğini ileri sürerek içlerinden az bir kısmı hariç cuma yerine sebt gününü ibadet günü olarak belirlemek istedi. Bunun üzerine Allah, İsrâiloğulları’nın sebt gününü benimsemelerine izin vermiş, ancak imtihan maksadıyla bu günde avlanmayı ve iş yapmayı yasaklayarak bu günü onlara zorlaştırmıştır (Taberî, I, 330; Zemahşerî, II, 618-619; Fahreddin er-Râzî, XV, 37; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, I, 110). Fahreddin er-Râzî’ye göre Kur’an’da geçen, “Sebti aşmayın” (en-Nisâ 4/154) emrinden maksat bu günde çalışma ve kazancın haram kılınmasıdır. Böylece onlara âdeta, “Bu günde işten uzak durun, yerlerinizde oturun, muhakkak Allah çok rızık verendir” denilmiştir (Mefâtîḥu’l-ġayb, XI, 96).
Yasağa uymadıklarından içlerinden bir grubun maymuna (ve domuza) dönüştürüldüğü belirtilen kavmin (el-A‘râf 7/163-166; ayrıca bk. el-Mâide 5/60) yaşadığı yer konusunda tefsirlerde Eyle, Medyen, Taberiye ve Şam bölgesinin sahil kesimi gibi yerler zikredilmekle birlikte çoğunluk, bunların Eyle ile Tûr (Mısır) arasındaki Medyen’de muhtemelen Hz. Dâvûd zamanında yaşamış bir topluluk olduğunu ileri sürmüştür (Taberî, I, 330; VI, 90-91; Fahreddin er-Râzî, III, 109; XV, 36; Kurtubî, IV, 305; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, I, 110). Allah’ın deniz kıyısında yaşayan bu kavme takdir ettiği bir imtihan olarak balıklar sebt günü denizde görünürken diğer günlerde kayboluyordu. Bu durum karşısında kavim iki gruba ayrılmış, bir grup sebte hürmet için avlanmaktan uzak dururken diğer grup deniz kenarına havuzlar açıp bunları kanallarla denize bağlamış, balıklar cumartesi günü havuzlara girince pazar günü onları avlamıştır. Yasağa riayet edenlere gelince, onların bir kısmı yasağa uymayanları uyarırken bir kısmı da yasağı ihlâl edenleri uyarmadığı gibi onlarla görüşmeye devam etmiştir. Bunun üzerine Allah yasağa uymayanları ve bir yoruma göre onlarla birlikte uyarıda bulunmayanları maymuna çevirmek suretiyle helâk etmiştir (Şevkânî, I, 79-80).
Buna göre İsrâiloğulları’nın cuma gününe yönelik itirazları ve sebti kutsal gün kılmak istemeleri neticesinde sebt onlara farz kılınmış ve Hz. Îsâ dönemine kadar yahudiler bunu kutsal gün olarak benimsemiştir. 

Hristiyanlarda Cuma Gününü Kabul Etmemeleri
Hz.Îsâ aleyhisselam geldiğinde o da cumayı emretmiş, fakat bu defa Hristiyanlar, “Biz yahudilerin bayramının bizimkinden sonra olmasını istemiyoruz, yaratılışın başladığı gün pazardır” diyerek pazarı seçmiştir (Fahreddin er-Râzî, XX, 137). Öte yandan ilgili âyette geçen ihtilâfı kutsal gün konusunda Yahudilerle Hristiyanlar arasındaki anlaşmazlık biçiminde yorumlayanlar da vardır (Elmalılı, V, 3138). Konuyla ilgili olarak nakledilen bir hadisin meâli şöyledir: “Sonuncu ümmet olan bizler kıyamet gününde öncü olacağız. Halbuki diğer ümmetlere bizden önce kitap verilmiştir. Bir de cuma günü aslında onlara aitti. Fakat onlar bu konuda ihtilâfa düşmüştür. Allah artık bu günü bize vermiş, diğer ümmetler de bize tâbi olmuştur. Yahudilerin günü yarın (cumartesi), Hristiyanlarınki bir sonraki gündür” (Buhârî, “Cumʿa”, 1; Müslim, “Cumʿa”, 21).
Hz. Îsâ’nın sebti reddetmemekle birlikte zorunluluk ve yardım gerekçesiyle sebt yasaklarına riayet etmediğine, bu konuda Ferîsî ve yazıcıların katı uygulamasını eleştirdiğine dair ifadeler İnciller’de mevcuttur (Matta, 12/1-12; Markos, 2/27; Luka, 14/1-6). Pavlus sebtin Mûsâ şeriatına tâbi olan yahudilere farz kılındığını, diğer şeriat kuralları gibi bunun da hıristiyanlar için gerekli olmadığını belirtmiştir (Koloseliler, 2/16; Galatyalılar, 4/9-10; Romalılar, 14/5-6). Sebt günü uygulaması en azından Yahudi Hristiyanlar tarafından sürdürülse de yahudi soyundan olmayan yeni hıristiyanlar ilk dönemlerden itibaren pazar günü Komünyon için bir araya gelmiş ve Îsâ Mesîh’in dirildiği bu günü “Rabbin günü” şeklinde isimlendirmiştir (Resullerin İşleri, 20/7; I. Korintoslular, 16/2; Vahiy, 1/10). Sonraki asırlarda devam eden pazar günü ibadeti 321 yılında resmî hüviyet kazanmıştır. kaynak
Nitekim Abdurrezzak'ın Musannaf'ında gelen bir rivayet isabetli içtihadı gösterir. İbnu Sîrîn anlatıyor:
"Medineliler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) daha Medine'ye gelmeden ve Cum'a ayeti de inmeden önce, bir yerde toplandılar. Ensâr: "Yahudilerin haftada bir kere toplandıkları hususi bir günleri (cumartesi) var, Hristiyanların da öyle, (pazarları var); o halde biz de toplanıp Allah'ı zikredeceğimiz, ona şükürde bulunacağımız bir gün tayinedelim!" derler ve sonunda Arûbe gününü toplanma günü tayin ederler ve o gün Es'ad İbnu Zürâre'nin yanında toplanırlar. O gün ilk defa, onlara namazı Es'ad kıldırır (ve o güne cuma derler). Sonra Cuma suresi inerek, o günde eda edilen namazı farz kılar." (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, IX/176)

Müslümanların Cuma Gününü Kabul Etmeleri
Benzer şekilde, Cuma günü de Müslümanlar için haftanın diğer günlerinden daha önemli kabul edilen, çok önemli bir gündür. Müslümanların cemaatle namaz kılmak için bir araya geldikleri, Allah ve İslam anlayışlarını zenginleştiren bir vaazı dinledikleri gündür.
Allah tarafından mübarek bir gün olarak belirlenen Cuma, onu farklı kılan eşsiz erdemlere sahiptir. Bir müminin hayatı doğası gereği ibadetle doludur ve ibadet her zaman yapılabilirken, Cuma gibi belirli anlar özel bir öneme sahiptir.
Arap toplumunda İslam dini ortaya çıkmadan önce insanların bir araya gelerek ibadet ettikleri “Arûbe” gününe rastlanmaktadır. Cahiliye Arap toplumunda, Cuma gününe karşılık Arûbe gününün kullanıldığı, Arûbe gününün, içerisinde bir araya gelinerek gerçekleştirilen ibadetleri barındırdığı ve bu ibadetler arasında hutbenin de yer aldığı gibi dikkat çekici noktalar bulunmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki İslami kaynaklarda Arûbe gününde var olan hutbenin Hz. Muhammed’in dokuzuncu dereceden dedesi olan Ka’b b. Lüeyl tarafından verildiği bilgisinin yer alması da tarihi verileri destekler nitelik taşımaktadır.
İbnu Sîrîn anlatıyor:
"Medineliler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) daha Medine'ye gelmeden ve Cum'a ayeti de inmeden önce, bir yerde toplandılar. Ensâr: "Yahudilerin haftada bir kere toplandıkları hususi bir günleri (cumartesi) var, Hristiyanların da öyle, (pazarları var); o halde biz de toplanıp Allah'ı zikredeceğimiz, ona şükürde bulunacağımız bir gün tayinedelim!" derler ve sonunda Arûbe gününü toplanma günü tayin ederler ve o gün Es'ad İbnu Zürâre'nin yanında toplanırlar. O gün ilk defa, onlara namazı Es'ad kıldırır (ve o güne cuma derler). Sonra Cuma suresi inerek, o günde eda edilen namazı farz kılar." (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, IX/176)

Türkiye'de Cuma Gününün Kaldırılması
Takvimler 1935 yılını gösterdiğinde, Cuma tatili uygulaması Türkiye'de son buldu. Hafta tatilleri pazar gününe alındı. Hemen ardından Yahudilerin hafta tatili olan cumartesi günleri yarım gün tatil edildi; 1974 yılında ise, cumartesi tatili tam güne çıkarıldı. İslam dünyası için mübarek bir gün olan Cuma gününde Müslümanlar, "Bayram" kabul edilen bu mübarek günde, gerçekleştirilen ibadetler sebebiyle tatil yapıyorlardı.
Osmanlı'da 1839 yılından sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nde ise, 2 Ocak 1924 tarihinden itibaren Cuma günü resmi tatil günü olarak ilan edilmişti. Ancak Batı'yla artan "ticari ilişkilerde zarardan kaçınmak" ve "modernleşmek" kılıfıyla, 27 Nisan 1935 tarihinde çıkarılan yasayla, hafta tatili Cuma'dan pazara alındı. 1 Haziran 1935'te de resmi olarak ilk pazar günü tatili uygulandı.

Derlemedir - @Dinierk

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*