Sitemizde aramak istediğiniz konuyu
                                      "

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

Bu İmamlar İstifa Etsin, Ya da Kendini Düzeltsin


Kendisinden razı olunmayan imamın durumu

“...Abdullah b.Amr (r.a.)'in rivayet ettiğine göre Resûlullah (s.a.s) (şöyle) buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki, AIlah(u Teâlâ) on­ların namazlarını kabul etmez: Kendisini istemeyen bir topluluğa imamlık eden kimse, namazı sonra (yani vakti geçtikten sonra) kılan kimse, hürriyetine kavuşturduğu köleyi (tekrar) köle edinen kimse.”
Bu konuda İbn Abbas (r.a.)’dan şu hadis nakledilmiştir:
“… İbn Abbas’tan dedi ki: Rasûlullah(s.a.s) dedi ki: “ Üç(tür davranış sergilen kişilerin) namazlarını Allah kabul etmez. Kendisinin imamlığını kerih gören toplumun imamı. Kocası kendisine kızgın olarak geceleyen kadın. Birbirine sert davranıp uzaklaşan iki kardeş.”
İmam Şâfiî (rh.a) “el-Umm”da , “Cemaatin bir kişinin imam olmasından hoşnut olmadığı bir halde İmam olanın durumu” başlığı altında şunları söylemektedir:
İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi:
Cemaatin imam olmasını arzulamadıkları halde onlara imam olanın namazı kabul olmaz. ilim ehlinden, bu şekliyle veya benzeri bir şekliyle gelen bir şey bilmiyorum. Ama bize göre, -en doğrusunu Allah bilir- vali dışında olanlardan birisi, cemaat kendisini istemediği halde onlara imam olursa, imam için bunu mekruh sayarım. Bu durumda da imama tabi olanlar açısından beis yoktur. çünkü imama tabi olmak suretiyle keraheti gerektirecek bir durum onlardan sadır olmamıştır. İmama bu durumda tabi olanın namazı caizliği ve imam için iade gerektiği hususunda bilgim yoktur. çünkü imamın öne geçmek suretiyle işlemiş olduğu olumsuz davranış her ne kadar kendisi için bundan dolayı endişeli olsam da namazını iade etmesine sebep değildir.
Bir topluluğun bir kişinin emir tayin edilmesini istememelerine rağmen o kişinin onlara emir olmasını kerih görürüm. Ama idaresi altında bulunanların çoğu onu istemelerine karşın azı istemiyorsa, emir olmanın genel manadaki keraheti dışında emir olmasında kerahet yoktur. Bir kimsenin, sayıları az yahut sayıları çok olan bir topluluğa emir olduğunda mutlaka onu istemeyen birileri olacaktır. Bu meselede özele ve az olana değil de genele ve çoğunluğa bakılır.
Netice itibariyle ben, her halükarda, istenmeyen emirliği kerih görürüm. Eğer bir kişi, bir topluluk tarafından emir tayin edilirse, onların onun idareciliğini kabul etmesi gerekir. Bu durumda idare bakımından her yönüyle kendini hazırlamış olur. Onun idaresini isteyenlerin, ona tabi olmaları hususunda güven içinde olur. Düşmanı durumunda olanlar tarafından da hak olmayan şeylerle üzerine gidileceğini bilmesi gerekir. Onun için uyanık olması ve olaylar karşısında aldanmaması gerekir. Onların mal ve hükümlerine karşı güvenilir olması gerekir. Ve üzerine düşen hakkı eda eden biri olması gerekir. Eğer bunlardan birini zayi edecek olursa, idareyi elinde bulundurması helalolmaz. Sadece kendisinin vilayet hakkı değil, onun tavsiye edeceği kişinin idare hakkı da kalmaz. Emirin, saydığımız hasletlerle beraber insanlara karşı yönetiminde halim olmasını müstehab sayarım. Eğer halim değilse, en azından öfkesini, onu adaletten ayırmayacak şekilde kontrol altına alması gerekir. Ve kendisine zararı dokunacak bir haksızlık içinde olmaması gerekir. Çünkü söz konusu hasIetler kendiliğinden oluşan hasletler değildir. İstenen hasIetlere sahip olan kişinin idareye getirildikten Sonra değişmesi halinde, vali onu azletmekle görevli olur. Ayrıca kendisinin, bu görevi kendisi için istememesi gerekir. Emirlik hususunda, insanların çoğu onun emirliğini arzulamamalarına rağmen onlara emir olmasında -inşaallah- bir sorumluluk yoktur. Ancak insanların onu isteyip istememeleri arasında fark olmadan vilayeti / idareciliği terk ederse, onun açısından hayırlı olur."
İbn Kudâme (rh.a) “ Bir kavmin imamını onların kerih görmeleri” başlığı altında konu ile ilgili hadisleri verdikten sonra şöyle demiştir:
“Ahmed (rh.a) dedi ki: Bir kişi veya iki kişiveya üç kişi kerih görürse bir beis yoktur.Taki topluluğun ekserisi kerih görünceye kadar.Eğer dini ve sünneti bilen böyle bir kişiyi kavmin kerih görmesi ise onun imameti kerih değildir.”
İmam Ahmed el-Osmânî et-Tahânevî (rh.a) Ebû Umâme ve İbn Abbas hadislerini verdikten sonra konu ile ilgili Hanefi mezhebinin görüşünü şöyle kaydetmiştir:
Bu iki hadis, bir kimsenin kendisinden hoşlanmayan topluluğa imam olmasının mekruhluğuna açık bir delildir. Ed-Dürrü’l-Muhtâr’da şöyle denir: Bir kimse kendisinden hoşlanmayan bir topluluğa imam olduğu takdirde bu, ya kendisinde ki bir bozukluktan kaynaklanmaktadır ya da onlar imamlığa kendisinden daha layık olduğundandır. Şayet böyle ise o kişinin imam olması tahrimen mekruhtur.Eğer kendisi imamlığa daha layıksa mekruh değildir, mekruhluk onlara yöneliktir. İbn Âbidîn “el-Hidâye”de birinci mekruhluğun tahrimen olduğu kesin dille belirtilmiştir.Çünkü hadis bunu ifade etmektedir.” der (I.584).Neylu’l-Evtar’da şöyle denir: İlim ehli bir topluluk bunu şer’î bir sebebe bağlı dinî mekruhluk olarak kayıtlamışlardır. Dini olmayan sebepler yüzünden söz konusu olan mekruhluğa gelecek olursak buna itibar edilmez. Bilginler ayrıca hoşlanmayan kimselerin cemaatin çoğunluğunu oluşturması gerektiğini de ifade etmişlerdir. Dolayısıyla cemaat çok kalabalık olduğu takdirde bir, iki veya üç kişinin hoşlanmamasına itibar edilmez. Ancak cemaat çok olup, çoğunun bu kanaatte olması dikkate alınması gereken bir durumdur (III,55)”6
İmam olması mekruh olacak kişilerin dinî hassasiyetleri olmayan kişiler olmasından kaynaklı bir itiraz söz konusu ise bu konuda o kişinin imamiyetten indirilmesi caizdir. Bu konuda şu hadisi zikredelim
“…Ebî Sehle es-Saib b. Hâlid’den: Bir adam bir topluluğa imam oldu. Akabinde kıble tarafına doğru tükürdü, Rasûlullah (s.a.s.) onu gördü. Namazı bitirdiği zaman Rasûlullah (s.a.s.) dedi ki: “ Bu size namaz kıldırmasın.” Bundan sonra onlara namaz kıldırmak istedi, ona mani oldular, ona Rasûlullah (s.a.s.)’ın sözünü haber verdiler.( o topluluk bu olanları haber verince) Rasûlullah (s.a.s.) bunun için dedi ki: “ Ne güzel yapmışsınız.” Ve öyle zannediyorum ki ona dedi ki: “ Sen Allah’a eziyet ettin!” veya buna benzer bir şey dedi.”

Allah’a ve Rasûlü’ne eziyet içeren hareketleri yapanlar Müslümanlara imam olamazlar.

İmam Tirmizî (rh.a) bu konuda şunları kaydetmektedir:
“İlim ehlinden bazıları, kişinin kendisini istemeyen cemaate imam olmasını kerih görmüşlerdir. Ne var ki imam aşırı bir kişi değilse günah ancak onu istemeyenlerindir. Ahmed ve İshak bu mevzuda şöyle diyorlar: İmamı cemaatten bir veya iki veya üç kişi istemiyorsa cemaatin çoğu kendisini istemeyinceye kadar onlara imam olmasında beis yoktur.
Amr b. el-Hâris el-Mustalık’tan rivayet edilmiştir. Dedi ki: “İnsanlardan azabı en ağır olanın iki kişi olduğu söylenirdi: Kocasına isyan eden kadın ve kendisini istemeyen cemaate imam olan kişi.”
Cerîr diyor ki: Mansur şöyle dedi: İmamın durumundan sual ettik ve bize dendi ki: “Bununla yalnız aşırı imamlar kastedilmiştir. Sünneti yerine getiren imama gelince günah onu istemeyenlerindir.”
Cemaatin çoğunun razı olduğu bir imamın görevden azledilmeyeceğine dair İmam Beyhakî(rh.a) şu hadisi delil olarak Sünenü’l-Kübrâ’sında zikretmiştir:
“…İbn Ömer der ki: Rasûlullah(s.a.s.) bir müfreze çıkardı ve komutan olarak başlarına Üsâme b. Zeyd’i tayin etti. Bazıları onun komutan olmasını eleştirince Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Onun komutanlığına itiraz ediyorsunuz! Siz ki, daha önce onun babasının komutanlığına da itiraz etmiştiniz! Allah’a yemin olsun ki babası komutanlık için hem layık birisiydi, hem de en sevdiğim kişilerdendi. Zeyd’den sonra da şu an bu (Üsâme) insanlar içinde en sevdiğim kişidir.!”9
Saîd Havva (rh.a) bu hadise şu notu düşmüştür:
“Bir kimsenin imamlığının istenmemesi konusunda adalet ehli kimselerin istememelerine itibar edilir.”
“Hadislerin içinde geçen diğer maddelerin açıklaması noktasında Ebû Dâvûd ve İbn Mâce Şerhi’nde şunlar kaydedilmiştir. Öncelikle Ebû Dâvûd Şerhi’nden İbn Ömer (r.a) hadisi ile ilgili olarak söylenilenleri nakil yapalım; orada deniliyor ki:
Hadis-i şerifte geçen, “namazları kabul olunmaz” sözünden, “namazları caiz değildir” mânası anlaşılabildiği gibi, “namazlarının sevabı yoktur, bu bakımdan noksandır” mânası da anlaşılabilir.
Bu sebeple hadis-i şerif, cemaat tarafından istenmeyen bir imamın imam­lık yapmasının tahrimen mekruh olduğunu söyleyenler için bir delildir. Lâ­kin cemaatin imamı istemeyişinin dinî bir sebebe bağlı olması lâzımdır. Yoksa dinî sebeplerin dışında şahsî ve hissî düşüncelerin mahsûlü olan nefretlere itibar edilemez. Yine nefret eden kimselerin cemaatin çoğunluğunu teşkil et­mesi lâzımdır. Cemaat içinde azınlıkta kalan kimselerin nefretlerinin de ehem­miyeti yoktur. İslâmî bir toplumda devlet reisine karşı ehl-i dinin dışında kalan kimselerin nefret duygularının da bir değeri yoktur. Bu hususta da itibâr ehl-i dinin duygu ve düşüncelerinedir.
“Resûlullah (s.a.s.) üç kişiye lanet etti: Kendisini istemeyen cemaate imam olan kişiye, kocasını gücendirmiş olarak geceyi geçiren kadına, “Haydin felaha” davetini işitip de icabet etmeyen kişiye.”(Tirmizî)
Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki bunların na­mazları başlarının üstüne bir karış bile yükselmez (kabul olmaz): Kendisini istemeyen bir topluma imam olan kimse, kocasını gücendirmiş olarak gece­leyen kadın, bir biriyle çekişen kardeşler.”(İbn Mâce)

Alıntıdır 

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*

Ads