Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

Eyüp Tepesine İsmi Verilmek İstenen Müderris, Bitlisli İdris..


İdris-i Bitlisî veya Bitlisli İdris, Mevlânâ İdris, Molla İdris, Hakîmüddin ve Kemâleddin unvanlarıyla da anılan, Osmanlıya hizmet etmiş Bitlisli Kürt beylerinden biri, devlet adamı ve tarihçi ve edebiyatçı kimliği bulunan, çok yönlü bir bilim ve siyaset adamı... 1452-1457 – 1520) Eserlerinde kendisinden “İdris b. Şeyh Hüsâmeddin Ali el-Bidlisî”' olarak bahsedilir.
Kimi kaynaklarda “Bitlisî” nisbesinden ötürü Bitlis’te doğduğu öne sürülür; bazılarında ise babasının Akkoyunlu sarayında bulunmuş olmasından dolayı İdris’in Diyarbakır’da doğmuş olabileceği belirtilir. Bir kaynak kitabında da el yazısıyla Tahran’ın hemen güneyinde bulunan Rey’in Sulukân Kasabası olduğu belirtilmiştir.
Tıp, kozmoloji, felsefe, tasavvuf, siyaset, ahlâk ve tarih gibi değişik alanlarda, çoğu Farsça olmak üzere, Arapça ve Türkçe telif, tercüme ve şerh niteliğinde birçok eseri vardır. Bitlisî, asıl ününü Osmanlı sultanı II. Bayezid’in emriyle Farsça kaleme aldığı, Osmanlı tarihi alanındaki Heşt Behişt (Sekiz Cennet) adlı eseri ile elde etmiştir. Bu eserle birlikte Osmanlı tarih yazıcılığında İran ekolünü başlatmış, tarihe edebiyatı sokup süslü yazma geleneğinin ilk temsilcisi olmuştur
İdris-i Bitlisî'nin kimi çevrelerde Hakkâri veya Bitlis Kürtlerinden olan Hüsameddin Ali adlı bir ulemanın oğlu olduğu kabul edilir. Bazı çevrelerde ise Türk olduğu ileri sürülür. İdris-i Bitlisî'nin Selim Şah-nâme adlı eserinde, Osmanlı Devleti'nin bir temsilcisi olarak Kürt beylerini ziyaret ettiğini ve bu beylerle etnik bağlarının olduğunu ifade etmesinden hareketle Bitlisî'nin Kürt asıllı olduğu kabul edilir.
Safevî Hanedanı’nın Şah İsmail önderliğinde ortaya çıkması ve Akkoyunlu Devleti’ne son vermesinden sonra Safevîlerin takibatına maruz kaldı ve Osmanlı Devleti’ne iltica etti. Osmanlı Sultanı II. Bayezid, kendisini daha önce Akkoyunlu hükümdarı Yakup Bey adına yazdığı tebrik mektubuyla tanıyor ve takdir ediyordu.
İdrisî’yi iyi bir şekilde karşıladı ve maaş bağladı. İdrisî, Osmanlı sarayında II. Bayezid için özel kâtiplik ve nişancılık yaptı. II. Bayezid’in Osmanlı hanedanına yakışır büyük bir Farsça tarih yazmasını istemesi üzerine kaleme aldığı Heşt Behişt adlı eserini otuz ayda tamamladı; 1506’da padişaha sundu. Eser, devlet erkanı tarafından boş yere uzatıldığı ve edebi kısımların önceki alimlerin kitap ve risalelerinden çalındığı eleştirisine uğradı. Devlet erkanı ile arası bozulan İdris, kendisine haksızlık yapıldığı, eserinin gerçek karşılığına alamadığı düşüncesine kapıldı ve Hac yolculuğuna çıkarak saraydan uzaklaşmak istedi.
Hac yolculuğu iznini ancak 1511’de alabildi. Kahire’ye ulaşınca bir süre burada kaldı. Memluk Sultanı Kansu Gavri ve Mısır uleması ile görüştü. Bazı çalışmalarını Mısır sultanına sundu Şah İsmail’in yöreye hakim olmasından sonra Tebriz’den kaçıp Mısır’a yerleşmiş olan İbrahim Gülşeni’nin hizmetinde bulundu. Memlük Sultanı’nın her yerde kendisine kolaylık gösterilmesi konusunda verdiği ferman ve Sultanın yeğeni ile birlikte Mekke’ye geçti ve oraya yerleşmeye karar verdi.
1512’de II. Bayezid’in ölümü ve oğlu Selim’in Osmanlı tahtına geçmesinden sonra yeni padişahın İstanbul’a dönmesi için kendisine bir ferman ve bir miktar altın gönderdiği İdris-i Bitlisî, Mekke’den ayrıldı. İstanbul’a vardığında , Mekke’de hazırladığı mukaddime ile hâtimeyi eseri Heit Behişt’e ekleyerek Sultan Selim’e sundu; II. Bayezid zamanında devlet erkânı olup da kendisine haksızlık edenleri şikâyet edip adalet istedi.
Yavuz Sultan Selim’in maiyetinde itibarlı bir konuma geldi ve Osmanlı siyasetinde aktif bir rol oynadı. Safevilerin Anadolu’daki faaliyetlerine dikkat çekerek padişahın siyasetini bu bölgelere kaydırmasında etkili oldu. Çaldıran Seferi'ne katıldı. Zaferden sonra öncü birliklerle Tebriz’e gitti, halkı Osmanlı idaresine ısındırmaya çalıştı. Tebriz’de kurulan karakol ve gözlemci kuvvetlerin komutasını da üstlendi.
İsmail taraftarları ile meskun bir bölgede kalmasını tehlikeli bulan I. Selim, kısa süre içinde Tebriz'i terk edip önce Nahçivan yoluyla Karabağ'a, daha sonra ise Batı Anadolu’ ya çekilmek zorunda kaldı. Bu arada Şah İsmail de ordusunu toparlayarak Tebriz'e dönmüş ve ünlü komutanlarından Karahan’ı Diyarbakır valisi tayin etmişti. İdris-i Bitlis’i, Yavuz’un İstanbul’a dönmesinin ardından maiyetindeki yerli gönüllü askerlerle Safevî kuşatması altındaki Diyarbakır’ı kurtarmaya gitti; bu şehrin kuşatmadan kurtarılmasında hizmeti geçti. Padişahın emriyle Fırat-Dicle Seferi başladı. İdris-i Bitlisi de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da aşiret beyleri ile görüşüp onları Osmanlı Devleti’ne katılmaya ikna için çalıştı. Bölgedeki Kürtlerin önce Akkoyunlular, sonra ise Safeviler ile olumsuz ilişkileri olmuştu; bu nedenle çoğunun desteğini almayı başardı.
Dördüncü Murat, bir fermanında bu ittifaktan şu övgü dolu sözlerle bahsedecekti;"Kürt kumandanlar Osmanlı devletinin sadık ve vefalı dostlarıdır ve büyük atalarımızın yüce zamanlarından bugüne kadar tahta övgüye değer çeşitli hizmetlerde bulunmuşlar, hesapsız çabalar göstermişlerdir; dolayısıyla imparatorluğu koruma çabası onlara saygıyla ve özenle davranılmasını gerektirir." Bu ittifak Sultan İkinci Abdülhamid döneminde başka bir boyuta ulaşacak Kürtler Sultan için "Bave Kurdan" yani Kürtlerin babası diyecekti..
Kürt beylerini bir araya getirmeyi başaran İdris-i Bitlisi Farsça yazdığı Selimname eserinde Kürtleri Kızılbaşlar ile savaşa teşvik ettiğini, onların da kılıç zoruna Anadolu'yu Kızılbaşlardan temizlemek için yemin ettiklerini ve bu arada 40 bin Kızılbaşın (Alevinin) öldürüldüğünü yazmıştır.
İdris-i Bitlisî, 1515 yılında I. Selim'in verdiği yetkilere dayanarak Osmanlılar ile işbirliği yapmış olan Kürt beylerini vali olarak atadı ve bu dönemden de sonra onlara, valiliğin babadan oğula geçişi gibi ayrıcalık tanımış oldu
1516 yılında oluşturulan ve merkezi Diyarbakır olan Arap ve Acem Kazaskerliği görevine getirilmesi ile Bitlisî’nin başarılı çalışmaları Osmanlı'nın en büyük rütbesi olan Kazaskerlik rütbesi ile ödüllendirildi. Bahsedilen kazaskerlik uzun ömürlü olmamış; bir süre sonra lağvedilerek Anadolu kazaskerliğine bağlanmıştır.
Diyarbakır valisi Bıyıklı Mehmed Paşa’nın Mısır seferinde bulunduğu sırada İdris-i Bitlisî vekâleten Diyarbakır yönetimi ile görevlendirildi. Mercidabık Savaşı’ndan sonra Diyarbakır’a dönen Bıyıklı Mehmet Paşa, onun Diyarbakır halkı üzerindeki etkisinden hoşlanmadı veya kendisinin ya da Bitlisî’nin Diyarbakır’dan alınmasını talep etti. Bunun üzerine İdris-i Bitlisî, padişahın Büyük Mısır Seferi'ne danışman olarak çağrıldı. Maveraünnehir hanlarına yazılacak fetihnameleri kaleme aldı. Mısır’ın ilhakından sonra bölgede kalarak Mısır’a Osmanlı yönetiminin şekillenmesinde rol oynadı.
Mısır’a kaldığı sürece İbrahim Gülşeni’nin hizmetinde bulundu.. Farsça yazılmış Hayâtü’l-hayavân (Hayvanların Hatı) adlı eserin tercümesini tamamladı ve halkın Rumeli Kazaskeri Zeyrekzâde’den şikayetlerini içeren bir kaside ile birlikte padişaha sundu. Padişahın onun maddi bir beklenti içinde olduğunu sanarak bin altın bağışlamasına sinirlendi ve altınları vezirler aracılığı ile Sultana iade etti. Bu olaydan sonra İstanbul’a dönecek olan donanmayla saraya çağrılan İdrisî, ömrünün geri kalanında İstanbul’da ilmi çalışmalarla geçirdi ve Kanuni devrinde padişaha şark seferi tavsiyelerde bulundu.
Kasım 1520’de İstanbul’da hayatını kaybetti. Mezarı EyüpSultan ilçesinde Gümüşsuyu mevkiinde, Kerim Ağa Sokağı ile Gümüşsuyu Caddesi'nin birleştiği yerdedir. İdrisköşkü caddesi üzerinde bir çeşmesi ile günümüzde mescit olarak kullanılan bir de sıbyan mektebi bulunmaktadır. Hanımı Zeynep Hatun'un Eyüp Sultan Gümüşsuyu mevkiinde bir camisi bulunmaktadır.
Bitlisi'nin Eyüp civarında yaptırdığı çeşmeler ve hayırlar sebebiyle Pierre Lotti tepesi uzun süre ‘İdris Tepesi' olarak anıldı.

Kaynak : Vikipedia






Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*