Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

Yarım Asır Mescidi Aksada Nöbet Tutan Türk.. Iğdırlı Onbaşı Hasan

"Ben, Osmanlı Ordusu, 20. Kolordu, 36.Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takımı Komutanı Onbaşı Hasan'ım. Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan'ım. Bizim bölük Cihan Harbi'nde Kanal Cephesi'nden İngiliz'e saldırdı. Cânım ordu Kanal'da yenildi. Artık geri çekilmek elzem idi. Ecdat yadigârı topraklar bir bir elden gidiyordu. İngiliz, sonra Kudüs'e dayandı, şehri işgal etti. Biz de Kudüs'te artçı bölük olarak bırakıldık. Bizim artçı bölük 53 neferdi. Mütarekeden (Mondros Ateşkesi) sonra ordunun terhis edildiği haberi geldi. Başımızda kolağamız (yüzbaşı) vardı. 'Aslanlarım, devletimiz müşkül vaziyettedir. Şanlı ordumuzu terhis ediyorlar, beni İstanbul'a çağırıyorlar. Gitmem gerek, gitmezsem mütareke emrini çiğnemiş, emre itaatsizlik etmiş olurum. İçinizden isteyen memleketine avdet edebilir, ama beni dinlerseniz sizden tek isteğim var: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri'nin yadigârıdır. Siz burada nöbeti sürdürün. Sonra halk 'Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur' demesin. Fahri Kâinat Efendimiz'in ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gavura bayramdır. Siz, İslam'ın şerefini, Osmanlı'nın şanını ayaklar altına aldırmayın' dedi. Bölüğümüz Kudüs'te kaldı. Sonra upuzun yıllar bir anda bitiverdi. Bölükteki kardeşler teker teker Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuştu. Düşman değil de yıllar biçti geçti bizi. Bir ben kaldım buralarda. Bir ben, koca Kudüs'te bir Onbaşı Hasan." ( Gazeteci İlhan Bardakçı anılarından)


Yukarıdaki ifadeler Türklerin Kudüs için nasıl ve ne şekilde sahiplenmesi gerektiğini anlamlandıran duyguların örneklerinden sadece biridir.
Ve bu sözler, Kudüs'ü bekleyen son Osmanlı'nın ifadeleridir. Onbaşı Hasan'ın ve O'nun gibi orada göçüp gidenlerin.....
Yukarıdaki inci gibi sözlerin sahibi... Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına rağmen Kudüs'ü terk etmeyerek 1982 yılındaki vefatına kadar Mescid-i Aksa'daki nöbetini sürdüren Osmanlı askeri Iğdırlı Onbaşı Hasan'dır.

Sadakat ve adanmışlığın sembolü...
Ömrünün büyük bölümünü Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya adayan Onbaşı Hasan'ın vefatından sonra nereye gömüldüğünün bilinmemesi de biz geride kalanların Kudüs'ü ve ona emek veren, ona sahip olan Müslümanların hatıralarına ne kadar değer verdiğimizin bir başka ispatı oluyor.
O güzel askerin, emaneti son nefesine kadar korumayı kendine amaç edinen bu insanın varlığından onun torunları olan bizlerin ne kadar gaflet içersinde bulunduğumuz da bir başka vahim bir olay..
Türk kamuoyu Mescid-i Aksa'daki son Osmanlı askeri Onbaşı Hasan'ın ismini ilk olarak gazeteci İlhan Bardakçı'dan duymuş. Bardakçı'da bir tesadüf eseri onu Mescidi Aksa'nın yanıbaşında saatlerce dimdik duran, kimseyle konuşmayan, üzerinde yamalı eski asker elbisesi içerisinde bir yaşlı olarak dikkatini çektiği için yanına yaklaşarak çözmüş.

Bardakçı bu ilk karşılaşma anını şöyle anlatıyor:

"El Aksa Camii. 21 Mayıs 1972 Cuma. Rahmetli gazeteci arkadaşım Said Terzioğlu ve ben rehberimizin yardımıyla kutsal mekanlarda dolaşıyoruz. Onu gördüğüm kutsal caminin ikinci avlusundaki basamakların tepesindeydi. Neredeyse iki metre boyundaydı. Yaşlanan vücudunun üzerinde bazı eskimiş kıyafetleri vardı ama yine de cesur ve dik duruyordu. Yüzüne baktım ve korktum. Sanki birisi çorak bir toprağı devirmiş gibiydi. Yüzünde birçok yara izi vardı.
"Bu adam kim?"
Rehberime sordum. Omuzlarını silkti ve “Bilmiyorum… deli biri olmalı. Her zaman burada durmuştur, asla kimseden bir şey istemez. "
Neden bilmiyorum ama yanına geldim ve Türkçe "Selamun Aleykum baba" dedim. Gözleri pırıl pırıl açıldı ve Türkçe "Aleykum Selam oğul!"
Şok olmuştum. Ellerini tuttum ve öptüm… ”Sen kimsin, baba?” Diye sordum. Açıkladı…
"Ben Kudüs'ü kaybettiğimiz gün El Aksa camisine konuşlandırılan 20. Kolordu 36. Tabur, 8. Filo ağır makineli tüfek ekibinden Onbaşı Hasan ..." (Kaynak : İlmfeed.com)
Bardakçı'nın yazısına ilaveten şu ifadeler yer alıyordu.

"Genelkurmay Başkanı, bu olayı Türk hükümetinin televizyonunda öğrenince bu şanlı askerin bulunmasına yardım etmesi için İlhan Bardakçı'yı aramaya karar verdi. Bardakçı daha sonra şöyle yazacaktı:
"Onbaşı Hasan bizden biriydi ... Kaderi unutulacaktı. Tam olarak ne oldu. Onu bulmak şöyle dursun, onu aramadık bile. Ulaşılamazdı. Gökyüzüne uzanan görkemli bir servi ağacı gibiydi. Ve biz, başımızı kaldırmış olsak bile, köklerine ulaşan minik çimen gibi olurduk. Sadece nasıl unutulacağını biliyoruz. Biz de diğerleri gibi unutmuştuk, görevinde kalan o elması da ... Onbaşı Hasan."
İlhan Bardakçı'nın Hasan Onbaşı'yla karşılaşmasına İHH derneğinin sayfasında da  rastladık. Bu yiğit ve Kudüs emanet,ne canı pahasına sahip çıkan askerin adını sadece İHH'nin sahip çıktığını yine İHH'nin sayfalarından öğreniyoruz. Deniliyor ki, "İHH, yaklaşık bir asır sonra Gazze’de inşa ettiği camiye Mescid-i Aksa muhafızı, Osmanlı askeri Onbaşı Hasan’ın ismini verdi. İsrail Kudüs'te ezanı yasaklamaya çalıştığı günlerde Gazze'deki Onbaşı Hasan Camii'nden ilk ezan sesi duyulmaya başlandı." Detaylı okumak için buraya tıklayınız

Bu yazıyı yazarken yaptığımız araştırmalar sırasında halen mezarının bulunduğuna diar bir veriye ulaşamadık. 
Bilgisi olan varsa bize haber versin, yazımızı güncelleyelim.
Sen nur içinde peygamber efendimiz Hazreti  Muhammed Mustafa aleyhisselamın yanında, onun sancağı altında tüm peygamberlerle birlikte cennette sonsuz istirahtinde yaşa, Hasan Onbaşı'm.. Bizler ne senin, ne senin gibi vatan evlatlarının ne Mekke, ne Medine, ne Kudüs'ün kıymetini bilemdik. Emanete sahip çıkamadık
Sen bize Hakkını helal et..

Erol Kara - @dinierk


******

I STUMBLED UPON HIM AT THE AL-AQSA MOSQUE!

The Last Guardian of Quds : Corporal Hasan of Igdir

(The Heartbreaking Story of Corporal Hasan, The Last Watchman of Al-Aqsa Mosque)
This is the heartbreaking story of the duty soldier who remained at the Al Aqsa mosque as the Ottoman military retreated from Quds (9th December 1917)
The late historian Ilhan Bardakci stumbled upon the Ottoman soldier at the steps of the Al Aqsa mosque who had remained loyal to his duty for 57 years on 12th May 1972 and decided to write about this incredible meeting. Thanks to him we now know of this live historical monument. The story is as follows:
City: Quds. Location: Al Aqsa Mosque, Date: Friday, 21 May 1972. My late journalist friend Said Terzioglu and I are wandering through the sacred sites with the help of our guide from the Israil foreign affairs. It was at the top of the steps in the second courtyard of the sacred mosque. He had a height close to two meters... He had some aging clothes upon his aging body... standing bold upright. I looked at his face and was scared. It was like someone had overturned some barren soil. He had many scars on his face.
Next to me I had the head of the Israil Foreign Affairs ministry from Istanbul, Yusuf. “Who is this man?” I asked. He shrugged his shoulders and replied “don’t know... Must be someone crazy. He has always been standing here, never asks for anything from anyone, never looks at or sees anyone.”
I don’t know why (maybe it was the blood), but I approached him and said in Turkish “Selamunaleykum baba (father)” He opened his eyes and in Turkish replied “Aleykumselam oğul (son)”
I was shocked. I grabbed and kissed his hands...”Who are you, father?” I asked.
He explained and I will explain to you...
(But firstly, you must know this. That government was leaving behind 401 years 3 months and 6 days of rule of Quds. It was Sunday 9th December 1917. You couldn’t deny the inevitable. The military was in ruins and in retreat. The State is on the verge of collapse. A squadron is left at the Al Aqsa Mosque to protect from looting in the time it takes for the English soldiers to take the city.)
As I said, he explained and I will continue...
I am Corporal Hasan from the 20th corp 36th battalion 8th squadron heavy machine gun team which was deployed at the Al Aqsa mosque the day we lost Quds...
Dear Lord. I looked once more; his head, like a minaret balcony upon his tense shoulders, a kissable flag. I reached for his hands once more and he began to utter:


“Can I ask a favour for you my son? I have a trust which I have kept hidden for years, will you deliver this trust for me?”
“Certainly, what is it?” I said.
“When you return to the country, if you ever reach Tokat Sanjak, go and find my commander who deployed me here, Captain Musa. Kiss his hands for me and tell him... Corporal Hasan from Igdir of the 11th Machine gun team still remains at the post you deployed him to.”
My heart was about to stop...!
Years later:
The army chief decided to call the late Ilhan Bardakci to help find this glorious soldier when he told of this incident on Turkish government television. Bardakci would later write: Corporal Hasan was one of us... his fate was to be forgotten. That’s exactly what happened. We didn’t even look for him let alone find him. He was unobtainable. Like a glorious cypress tree reaching towards the sky, was he. And we, even if we had raised our heads would be like the puny grass reaching for the sky. We, only forget. Just like the others we had forgetten so to was that diamond which remained at his post...

Kaynak : Osmanlı İmparatorluk Arşivi

Not : Araştırmalarımızda karşımıza çıkan kaynaklardan birinde Ali Rıza Özdemir, resimleri gösterilen şahsın Iğdırlı Hasan Onbaşı değil Erzincan Çayırlı Başköy'den Hasan Efendi olduğunu vurgulamaktadır. Fotoğrafın Iğdır'lı Onbaşı Hasan ile bir ilgisi olmadığını yukarıdaki fotoğraflardan anlayabilirsiniz.

Derleme @dinierk

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*