Sitemizde aramak istediğiniz konuyu
                                      "

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

Zekat Nedir, Kimler Verir , Ne Zaman Verir, Kimlere Verilir


Zekat kelime anlamı olarak arınma, bereket, iyi hal ve övgü anlamlarına gelmektedir.
Allah-u Teala zekat vermeyi dinen zengin sayılan herkese farz kılmıştır. Yanı verilmesi mecburi olan bir ibadettir.
Kur'an-ı Kerim'de "Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür." Bakara / 110
"Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.". Tevbe / 60 ayetleriyle de bildirilmiştir. Zengin olan her Müslümana farzdır.
Müslümanların ihtiyacı olanlara yardımını sağlayan ibadet zekat; her Müslüman için farz değildir.
Zekat ibadetinin farz olması için gerekli olan şartlar vardır. Nisap miktarı olarak bilinen bu şart; 80.18 gram altın veya  bu altına karşılık para olarak bilinmektedir.
Bazı ilmi kitaplarda bu miktar 92 gram şeklinde de geçmektedir. Fakat Diyanet bu konuda 80.18 gramı geçerli saymaktadır.

Zekatı Kimler Verir? ( İslam İlmihali -  Ömer Nasuhi Bilmen)
9- Bir kimsenin zekat vermekle mükellef olması için bazı şartlar vardır. Bunları kaydediyoruz.
1. Zekat verecek kimse: Müslüman, hür, akıllı, büluğ çağına ermiş olmalıdır. Bundan dolayı
gayrimüslimlere, köle ve câriyelere, delilere, çocuklara zekat farz değildir. Şöyle ki, bir gayr-ı müslim
zekat ile mükellef değildir. Hatta bir müslüman “Neuzü billah” bir müddet dinden çıkıp daha sonra
tövbe edip istiğfar etse, dinden çıktığı zamanlarda kendisine zekat farz olmayacağı gibi, dinden
çıkmasından evvelki zamana âit zekat borçları da düşmüş olur.
Çünkü müslüman olmak, zekatın farz olmasında şart olduğu gibi devamında da şarttır. Kölelerle
cariyelere gelince, onlar esasen bir şeye sahip olamayacakları için zekat vermeye ehil değildirler, hatta
ticarete izinli olmuş olsalar bile.
Delilere gelince, bunlarda iki hal düşünülebilir. Birincisi: Çocukluktan beri deli olmaktır.
Bunların bu hali devam ettikçe, kendileri zekat ile mükellef olmazlar. Fakat bunlar büluğ çağına
erdikten sonra iyileşip düzelecek olsalar, bu iyileşmeleri tarihinden itibaren zekat ile mükellef olurlar.
İkincisi: Büluğ çağına erdikten sonra bir süre deli olmaktır. Bu halde bunların, delilikleri bütün bir sene
devam ederse, bu sene için kendilerine zekat farz olmaz. Çünkü bu halde kendilerinden mükellef olma
durumu düşer. Fakat bu sene içinde bir süre, mesela bir iki gün iyileşip düzelseler, üzerlerine zekat
lazım gelir.
Bu mesele, İmam Muhammed’e göredir. İmam Ebu Yusuf’a göre senenin ekserisinde iyileşip
düzelmedikçe, o senenin zekatı icap etmez.
Baygınlık hali ise, zekat ile mükellef olmaya mani değildir.
Çocuklara gelince, bunlar da akıllı olarak büluğ çağına ermedikçe zekat ile mükellef bulunmazlar.
Bu sebeple bunların mallarından veli-leri zekat veremez. Bunların zekatları büluğ çağına erdikleri
tarihten itibaren başlar, bir sene sonunda edası vacip olur.
(İmam Şafii’ye göre çocuklar ile delilerin mallarından da zekat lazım gelir, bunu mallarından
velileri edâ eder. Çünkü zekat mala yönelik bir haktır, vazifedir. Bu mükellefiyet eksikliği (çocuklukdelilik),
bu hakkın farz olmasına mani olmaz. Öşürde olduğu gibi. Bizce zekat, mali bir ibadettir.
Bunlar ise, ibadetle mükellef değildirler.)
2. Zekat verecek kimse, temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka nisap miktarı veya daha fazla
bir mala sahip bulunmalıdır. Bu yüzden bu kadar malı olmayan kimseye zekat farz olmaz.
“Nisap”, dinimizin bir şey hakkındaki temel bir ölçü, alamet tayin etmiş olduğu miktardır. Şöyle
ki, zekat hususunda altının nisabı yirmi miskal, gümüşün nisabı iki yüz dirhem, koyun ile keçinin nisabı
kırk, sığır ile mandanın nisabı otuz, devenin nisabı da beştir.
Temel ihtiyaçlardan maksat da, oturulacak ev ile eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile
lüzumlu silahtan, âletten, kitaptan ve binek hayvanı (araba) ile hizmetçi, köle veya cariyeden ve bir
aylık -sahih görülen diğer bir görüşe göre bir senelik- nafakaya mahsus erzaktan ibarettir. Borç karşılığı elde bulunan nakitler de bu hükümdedir.
3. Zekatın farz olması için mal, hakikaten veya hükmen nâmi-artıcı bulunmalıdır. Bu bakımdan
nami olmayan mallardan zekat lazım gelmez. Hatta nisap miktarından fazla olsa, bile.
“Hakikaten nema” ticaret yolu ile doğurma veya üreme ile olur. Ticarette kullanılan herhangi bir
eşya ve hayvan zekata tabi olduğu gibi dölünü veya sütünü almak için kırlarda otlatılan ve saime adını
alan hayvanlar da zekata tabidir. Nitekim ileride bildirilecektir.
“Hükmen nema” da çoğaltmaya arttırmaya mümkün olan ile meydana gelir ki, bu sahibinin veya
vekilinin elinde bulunan altın ile gümüşe mahsustur. Altın ile gümüşün maddeleriyle ihtiyaçlar giderilemez.
Bilakis bunlar ticarette kullanılmak, malların değiştirilmesine vasıta olmak yolu ile ihtiyaçları
karşılar, bu yönü ile bunlar yaratılış bakımından artmaya, ticarete mahsustur. Bu yüzden elde bulunan
altın veya gümüş nakitler, külçeler zinet takımları kendileri ile ticarete niyet edilmese de veya bunlar
nafakaya ev satın alınmasına harcanmak üzere saklanılmış olsa da, nisap miktarına ulaşınca, zekata tabi
olurlar.
4. Zekatın farz olması için tam bir mülk bulunmalı, yani bir malda mülkiyet ile vaz’iyed -elde
bulundurma- aynı anda bulunmalıdır.
Bu sebeple bir kadın mehrini eline almadıkça bundan dolayı zekat ile mükellef olmaz. Çünkü o
mehre sahip ise de, henüz eline geçmiş değildir.
Yine böylece elinde rehin mal bulunan bir kimseye bu rehinden dolayı zekat lazım gelmez. Zira
bu borca karşılıktır. Bunda sahibinin elinde bulundurma durumu mevcut değildir.
Yine böylece, borçlu olan kimse, borcuna karşılık olan bir malın-dan dolayı zekat ile mükellef
olmaz. Çünkü bu mal elinde bulunmuş olsa da, mülkiyeti yok demektir.
Satın alınıp da henüz teslim alınmamış bir mal ise, teslim alınmış hükmünde olarak zekata tabidir.
Bu nisaba dahil olup bundan sahih olan görüşe göre zekat vermek lazım gelir.
Yolculukta bulunan kimse de malının zekatını vermekle mükel-leftir. Çünkü o malını bilfiil
elinde bulundurmuyorsa da, o malı vekili vasıtasıyla kullanmaya gücü yeter.

Zekat Ne Zaman Verilir? 
Zekatın farz olması için bir mal üzerinden tam bir sene geçmiş bulunmalıdır ki, buna (havli
hevelan) denir. Çünkü bu müddet içinde nema = artmak ziyadeleşmek gerçekleşir. Üreme meydana
gelir mev-simler ihtiyaçlar fiyatlar değişir.
Şöyle ki, en az nisap miktarı artmaya elverişli bir mal üzerinden tam bir kameri (hicri) sene geçip
sene son bulmadıkça zekat lazım gelmez. Nisap miktarı hem senenin evvelinde, hem de sonunda bulunmalıdır.
Bu miktarın sene içerisinde eksilmesi, zekatın farz olmasına engel olmaz. Bilakis sene içinde
artan mal da sene sonunda diğer mal ile beraber zekata tabi olur.
Mesela bir kimsenin (1364) senesi başlangıcında temel ihtiyaçlarından fazla iki yüz dirhem
gümüş miktarı artmaya elverişli bir malı olup bu mal sene sonuna kadar devam etse, bundan beş dirhem
zekat lazım gelir. Bu mal sene ortasında yüz dirhem miktarına indiği halde sene sonunda yine iki yüz
dirhem miktarına çıkmış bulunsa yine beş dirhem zekat vermek icap eder.
Sene başında en az iki yüz dirhem miktarı iken sene arasında kazanç hibe veya miras gibi bir
sebeple dört yüz dirhem miktarına çıkıp sene sonuna kadar devam etse, on dirhem zekat vermek
gerekir. Fakat böyle bir mal sene başında mesela yüz doksan dirhem miktarı iken sene sonunda iki yüz,
üç yüz dirhem miktarına çıkmış bulunsa veyahut sene başında iki yüz üç yüz dirhem miktarı iken sene
sonunda yüz doksan dokuz dirhem miktarına düşse, zekat lazım gelmez. Bilakis iki yüz dirhem miktarı
olduğu günden itibaren başlayacak bir senelik müddet sonunda yine aynı miktarda veya daha fazla
bulunacak olursa, zekatı lazım gelir.
İmam Züfer’e göre nisap miktarı senenin başından sonuna kadar tamam bulunmalıdır.
İmam Şafii’ye göre de yılın ekseriyetini merada otlayarak geçiren hayvanlarda hüküm böyledir.
Fakat ticaret mallarında nisabın yalnız sene sonunda tam bulunması lazımdır. Sene başında veya
içerisinde noksan olması, zekatın farz olmasına mani olmaz.
Zekata tabi bir mal üzerinden bir sene geçtikten sonra artacak olsa, bu artan kısmı arttığı
günden itibaren bir sene geçmedikçe zekata tabi olmaz.
Mesela 1363 senesi başında üç yüz lira miktarında bulunan bir ticaret malı, 1363 senesi sonunda
yine üç yüz lira miktarı olup da 1364 senesi başında üç yüz elli lira miktarına yükselse, bu elli lira miktarı zekat için üç yüz liraya eklenmez. Bunun için ayrıca bir sene geçmesi lazım gelir.

Zekat Kimlere Verilir

93- Zekatın masrafı, yani verileceği kimseler, müslüman fakirler, miskinler, borçlular, yolcular,
mükatep (bir bedel karşılığında azat edilmek üzere efendisi ile bir anlaşma yapmış olan köle)ler,
mücahitler ve amil (veliyyü-lemr tarafından zekat toplamaya memur edilen kimseler)den ibaret olmak
üzere yedi kısımdır. Şöyle ki:
1 - Fakir: Nisap miktarı fazla bir mala sahip olmayan kimsedir. Hatta temel ihtiyaçlarından olmak
üzere evi, ev eşyası ve borcuna denk nakitleri bulunsa bile.
2 - Miskin: Hiçbir şeye sahip olmayıp yiyeceği ve giyeceği şeyler için dilenmeye muhtaç olan
yoksul kimseler.
3 - Borçlu: Bundan maksat borcundan fazla nisap miktarı mala sahip olmayan veya kendisinin de
başkasında malı var ise, de alması mümkün bulunmayan kimsedir. Böyle borçlu bir kimseye zekat vermek, borçlu olmayan fakire vermekten daha faziletlidir.
4 - Yolcu: Bundan maksat, malı beldesinde kalıp, elinde bir şey bulunmayan garip kimsedir.
Böyle bir kimse, yalnız ihtiyacı miktarında zekat alabilir. Fakat fazlası helal değildir. Bununla beraber
böyle yolcu-lar için mümkün olunca borç almak, zekat almaktan hayırlıdır.
Kendi beldesinde bulunduğu halde malını kaybederek muhtaç bir halde kalmış bir kimse, böyle
yolcu hükmündedir. Bunlar, daha sonra mallarını elde edince, almış oldukları zekattan geri kalan
miktarı başka-larına sadaka olarak vermeleri lazım gelmez.
5 - Mükatep: Bu, bir bedel karşılığında azat edilmek üzere efen-disiyle bir anlaşma yapmış olan
köle veya cariye demektir. Böyle kim-seye bir an evvel hürriyetine kavuşturmak için bir yardım olarak
zekat verilebilir. Fakat bir kimse, kendi mükatebine zekat veremez. Çünkü menfaati kendisine ait olmuş
olur.
6 - Mücahit: Bundan maksat, ALLAH Teâla yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği
halde nafakadan, silah vesaireden mahrum olan gazi demektir. Buna da noksanlarını tedarik etmesi için
zekat verilebilir. Buna: " فِى سَبِيلِ اللهِ إِنْقَاقْ = Fî sebîlillah infak = ALLAH yolunda infak" denir.
7 - Amil, bundan maksat da veliyyü'l-emr tarafından görünen mal-ların zekatını toplamaya memur
edilen kimsedir ki buna “Sâi, tahsildar” da denir. Böyle bir memura bu hizmet müddetince kendisinin
ve aile-sinin ihtiyaçlarına yetecek miktarda zekat mallarından bir hisse verilir. Hatta haddizatında fakir olmasa bile.
94- Yukarıda gösterilen yedi kısımdan herbiri zekatın verileceği bir yerdir. Bir kimse, zekatını
bunlardan herhangi birine verebileceği gibi ikisine, üçüne veya hepsine dağıtabilir. Bununla beraber
nisap mik-tarında olmayan bir zekatın bunlardan yalnız birine verilmesi daha faziletlidir. Ta ki bir
ihtiyacını karşılayabilsin.
95- Bir fakire bir defada nisap miktarı zekat verilmesi, caiz ise de, mekruh olmaktan uzak
değildir. Ancak bu fakir borçlu olursa veya aile sahibi bulunursa aldığı zekattan aile fertlerine nisap
miktarından az bir şey isabet ederse, o takdirde mekruh olmaz.
96- Bir fakir bir zenginden malının zekatını mahkemede dava edemez. Çünkü zekatın kendisine
verilmesi mutlaka lazım değildir. Ve bu, bir mali ibadet olduğundan sahibinin dindarlığına
bırakılmıştır.

Zekat Kimlere Verilmez
97- Bir kimse, kendi zekatını fakir bulunan hanımına ve usul ve furuuna, yani babasına, dedesine,
anasına, ninesine, oğullarına, kızlarına, bunların çocuklarına, torunlarına veremez. Hatta hanımı
boşanıp henüz iddet beklemekte bulunsa bile. Çünkü verdiği zekatın menfaati kısmen kendisine ait
bulunmuş olur, halbuki bu menfaat kendisinden tamamen kesilmiş bulunması lazımdır.
İmam-ı Azam'a göre bir kadın da zekatını fakir bulunan kocasına veremez. Zira âdete nazaran
aralarında bir menfaat ortaklığı vardır. İmameyne göre verebilir.
98- Temel ihtiyaçlarından başka nisap miktarı mala sahip olan kimseye, zengin sayılacağı için
zekat verilemez. O mal, gerek nakitler ve ticaret eşyası gibi artıcı olsun ve gerek fazla ev eşyası gibi
artıcı olmasın müsavidir.
Fakat zengin bir kimseye nafile cinsinden olan bir sadakanın verilmesi caizdir. Bu yüzdendir ki
vakıfların sadaka cinsinden olan gelirlerini vakfiye gereğince zengin kimselerin almaları da helal
bulun-muştur. Bu, bir hibe, bir ihsan mesabesindedir.
99- Haşimoğulları ile onların azatlılarına zekat verilemeyeceği gibi öşür, adak, keffaret gibi diğer
vacip sadakalar da verilemez. Zekat ve benzerleri insanların mallarını yıkamış olan su sayılır.
Haşimoğulları’nın kadir ve şerefi ise, bunu kabulden yücedir. Kendilerine yalnız nafile ve ihsan yoluyla
sadaka verilebilir.
Haşimoğullarından maksat, Resûl-ü Ekrem (S.A.V) Efendimizin amcaları Hazreti Abbas ile
Haris'in evlat ve torunlarından ve Hazreti Ali ile kardeşleri Akil ve Cafer’in zürriyetinden ibarettir.
Bu zatların, ihtiyaçlarına göre beytülmal (devlet hazinesi)nin ganimetler kısmından hisseleri
vardır. Bu hisselerini alamadıkları takdirde, ihtiyaçtan kurtulmaları için kendilerine zekat
verilebileceğine bazı fıkıh âlimleri fetva vermişlerdir.
100- Kendisine zekat verilecek kimse, zekata, sarf zamanında yani zekatın verildiği vakitte ehil
bulunmalıdır. Bu ehliyetin daha sonra yok olması verilen peşin zekatın sahih olmasına mani olmaz.
Bu sebeple bir malın zekatı daha sene dolmadan bir fakire verilip de bu sene son bulmadan o fakir
zengin olsa, veya vefat etse, o malın zekatını yeniden vermek icap etmez ve böyle verilen bir zekat, geri
de alınamaz. Çünkü verilmesinden beklenen sevap hasıl olmuştur.
101- Bir kimse zekatını zengin bir erkeğin küçük çocuğuna veremez. Çünkü bu çocuk babasının
malıyla zengin sayılır. Fakat zengin bir kadının fakir, yetim ve babası müslüman olan çocuğuna
verilebilir. Zira bu çocuğun nesebi babası tarafından sabittir. Anasının serveti ile zengin sayılmaz.
Yine böylece bir kimse zekatını zengin bir şahsın fakir ve müslü-man olan babasına veya fakir ve
müslüman olan büyük oğluna veya kızına veya o şahsın fakir, müslüman bulunan hanımına verebilir.
Çün-kü bunlar müstakil salahiyet sahipleridir. Birbirinin serveti ile zengin sayılmazlar.
102- Zekat, gayrimüslimlere verilemez. Çünkü bu, müslüman olan fakirlerin hakkıdır. Bir hadis-i
şerifte: “Zekatı müslümanların zenginlerinden alıp fakirlerine veriniz” diye buyurulmuştur.
Bununla beraber farz olan zekat vazifesiyle gayrimüslimler mü-kellef değildirler. Bu,
müslümanlara mahsus, sosyal, dini bir vazifedir. Bu vazifeye iştirak etmeyenlerin bundan faydalanmaya hakları olamaz.
Yalnız İmam Züfer, zekatın gayrimüslim vatandaşlara da verilmesini caiz görmüştür. Çünkü
bundan maksat, bir ibadet yolu ile muhtaç şahısları ihtiyaçtan kurtarmaktır. Bu maksat ise, zekatı fakir
gayrımüslim vatandaşlara vermekle de meydana gelir.
Bununla beraber nafile cinsinden olan sadakalar, gayrimüslim va-tandaşlara da verilebilir. Bunda
ittifak vardır.
103- Zekatı akrabaya vermek daha faziletlidir. Şöyle ki, zekatı evvela muhtaç olan erkek veya
kızkardeşlere, sonra bunların evladına, sonra amcalara, halalara, sonra bunların evladına, sonra
dayılara, teyzelere ve bunların evladına, daha sonra diğer “zevilerham” denilen akrabalara vermek
daha faziletlidir. Bunlardan sonra da sırasıyla fakir komşulara, meslektaşlara vermek daha faziletlidir.
104- Zekat, malın bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Sene sonunda başka beldedeki
fakirlere gönderilmesi mekruhtur. Ancak kendilerine gönderilecek kimseler, akrabadan olurlarsa veya malın bulunduğu yerdeki fakirlerden daha muhtaç olurlarsa, o zaman mekruh olmaz.
Bununla beraber zekatı daha senesi dolmadan başka bir beldeye göndermekte bir sakınca
görülmemektedir.
105- Bayramlarda ve diğer günlerde muhtaç olan hizmetçilere veya çocuklara veya bir sevinecek
haber getiren fakir kimselere verilecek bahşişlerin zekat niyetiyle verilmesi caizdir.
106- Verilen bir zekat, fakir tarafından veya fakir olan çocuğun veya delinin velisi veya vasisi
tarafından teslim alınmadıkça, tamam olmuş olmaz.
Fakir olan bunamış kimsenin veya buluğ çağına yaklaşmış olan çocuğun veya paranın kıymetini
bilip aldanmayacak bir yaşta bulunan çocuğun teslim alması da yeterlidir.
107- Bir kimse, zekatını araştırıp zekat verilebilecek kimse olduğunu zannettiği bir şahsa verir
de, o şahsın zekatı hakikaten alabilecek kimse olduğu anlaşılırsa, zekatı ittifakla muteber olur. Bilakis
hali anlaşılamaz veya zengin olduğu daha sonra ortaya çıkarsa, İmam-ı Azam ile İmam Muhammed’e
göre yine muteber olur.
Fakat araştırmaksızın zekata ehil ve verilebilecek kimse olup ol-madığını hiç düşünmeksizin
verecek olsa, zekatı yine muteber olursa, da zekatı alabilecek kimse olmadığı daha sonra anlaşılsa,
zekatını yeniden vermesi icap eder. Çünkü araştırmak hususunda kusur etmiştir.
108- Zekat verilebilecek kimse olup olmadığından şüphe edilen bir şahsa araştırmaksızın verilen
zekat, muteber olmamak tehlikesinde bulunur. Ancak o şahsın zekat alabilecek kimse olduğu daha
sonra ortaya çıkarsa, tehlike ortadan kalkar.


Zekat Hesaplama Yöntemi

Zekatınızın ne kadar olduğunu bulmak için tıklayınız

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*