
Kâbe'deki hırsız Düveyk idi.
Düveyk, Hz. İbrahim aleyhisselam tarafından Kabe içinde yer alan kuyuya konulan altın ve mücevherden oluşan bir takım ziynet eşyası, altından yapılmış, üzeri incilerle ve cevherlerle süslenmiş geyik heykellerini çalmıştı.
Kabe'deki bu iki geyik heykelinin durumu şu idi: Yüce Allah, İbrahim ve İsmail (Aleyhisselam)'a Kabe'yi inşa etmek emrini verdiğinde, onlar bu emri yerine getirmişlerdi.
Hz. İsmail, Mekke'de ikamet edip Kabe'nin işlerini hayatı boyunca görmeye devam etti. Ondan sonra oğlu Nebt bu görevi yüklendi. Nebt ölünce ve Hz. İsmail'in soyu çoğalmayınca, bu sefer Cürhüm Kabilesi Kabe'nin işlerini görme görevini eline aldı. Cürhümlüler arasında Kabe'nin işlerini üzerine alan ilk kişi Mudad idi. O'ndan sonra da oğulları bu göreve devam ettiler. Sonunda Cürhümlüler, işi azıttılar ve Beytullah'ın itibarını hiçe sayarak, Mekke'ye girenlere zulme koyuldular. O kadar ki, İsaf ve Naile'nin Kabe'de zina ettikleri ve ceza olmak üzere taş yapıldıkları da söylenmiştir.
Amr bin Amiroğulları Yemen'den dağıldıktan sonra Huza'a'lılar Tihame'de yerleşmişlerdi. Allah, Cürhümlüler üzerine burun kanaması hastalığını musallat ederek, onları yok etti. Onların geri kalanlarına karşı da Huza'a'lılar hücum edip oradan sürmeye koyuldular. O sıralarda Huza'a'lıların başkanı Amr bin -Rabia bin -Harise idi. Cürhümlülerin geri kalanlarıyla Huza'a'lılar arasında böylece çarpışmalar oldu. Cürhümlü .Amir bin -el-Haris, yenileceklerini anlayınca, Kabe'de bulunan iki geyik heykelini ve Haceru'l-Esved'i alarak, tövbe etmenin yollarını aramaya koyuldu ve şöyle diyordu: ''Allah'ım, Cürhüm halkı senin kullarındır, Diğer insanlar yabancın, onlarsa evinde yetişti Eskiden beri ülken onlarla şendir.''
Fakat tövbesi kabul edilmedi. Bunun üzerine geyik heykellerini, Kabe'de Zemzem kuyusuna gömerek üzerlerini kapattı. Geri kalan Cürhümlüleri de yanına alarak Cüheyne Diyarı'na gitti. Bir sel gelip onların hepsini götürdü. Amr bin el-Haris dedi ki:
''Hacan'dan Safd 'ya kadar bir dost yok gibi, Mekke'de kimse gece sohbet etmemiş sanki. Evet, bizler ora halkıydık da bizi yok etti. Geçip giden gecelerle, işlediğimiz günahlar.''
Cürhüm'den sonra, Amr bin Rabia, Beyt'in işlerini üzerine aldı. Denildiğine göre, önce Amr bin el-Haris el-Gassani, bu işleri üzerine aldı, ondan sonra da Huza'a. Ancak Mudar'a mensup kabileIerin uhdesinde üç ayrı görev vardı: Biri; hacıları Arafat'tan geçirmekti. Bu görev Gavs bin Murd bin Üdd'ün elinde idi. Sufe diye bilinen de bu kişidir. İkincisi; Mina'ya götürmekti. Bu görev, Zeyd bin Advanoğunarı elinde idi. Onlardan olup son olarak bu görevi ifa eden kişi, Ebu Seyyare Umeyle bin el-A'zel bin Halid'dir. Üçüncüsü; haram aylara Nesi' uygulaması yapmaktı.(1) Bu görev, Kalammes'in uhdesinde idi. Asıl adı: Huzeyfe bin Fukaym bin Kinane'dir. Ondan sonra bu görev çocuklarına geçmiştir. Sonra bu vazife Ebu Semame'ye geçti. Adı ise: Cünade bin Avf bin Kala' bin Huzeyfe'dir. İslam, hakim duruma gelince haram aylar da asli hallerine dönmüş oldu ve Allah (C.C.) Nesi'i iptal etti.
(1) Nesi': Ay senesi ile güneş senesi arasındaki farkları kapatmak ve Hacc'ın hep ayın mevsime gelmesini sağlamak amacıyla her otuz küsur yılda bir seneye bir ay eklenirdi, iste bu işleme Nesi denir. (Çev.)
Huza'a'dan sonra Beyt'in işlerini Kureyş Kabilesi üstlendi. Ondan sonra da Abdülmuttalib (daha önceden belirtildiği şekilde) Zemzem Kuyusu'nu kazıp temizledi ve oradaki iki geyik heykelini çıkarttı.
Çalınan bu geyik heykelleri, Düveyk diye bilinen Muleyn bin Huza'a oğulları'nın mevlası olan birisinin yanında bulunmuş; Kureyş de onun elini kesmiş idi. Bu hırsızlığı yapanlar olarak itham edilenler arasında: Amir bin el-Haris bin Nevfel, Ebu Harib bin Aziz ve Ebu Leheb bin Abdülmuttalib de bulunmaktaydı.
Rum bir tacire ait bir gemiyi, deniz Cudde taraflarında karaya vurdurmuş ve gemi parçalanmıştı. Bu geminin kerestelerini alıp Kabe'nin tavanı için hazırladılar. Böylelikle, tamirat için ellerine nispeten malzeme geçmiş bulunuyordu. Kabe'de bulunan ve Kabe'ye yapılan hediyelerin atıldığı kuyudan hergün çıkan bir yılan vardı. Bu yılan gelip Kabe'nin duvarı üzerinde durur, yanına kim yaklaşırsa, tıslar ve ağzını açardı. Onlar da bu yılandan çekinirlerdi. Yine bu yılan birgün Kabe'nin duvarı üzerinde bulunmakta iken, bir kuş gelip yılanı kaldırıp gitti. Bunu gören Kureyşliler: "Allah (C.C.)'nun yapmak istediğimizden razı olduğunu umarız." diye düşündüler.
Bunlar olunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), otuz beş yaşında idi ve Ficar Savaşı üzerinden de on beş yıl geçmiş idi.
Kureyşliler Kabe'yi yıkmak istediklerinde Ebu Vehb bin -Amr bin -Aiz bin - İmran bin -Mahzum Kabe'den bir taş alarak kaldırdı, fakat taş elinden kayıp yerine düştü. Bunu görünce şöyle dedi: "Kureyş topluluğu, bunun yapımına yalnız helal şeyler katın. Bir zinakarın parasını, faiz parasını ve bir başkasından haksızca alınmış bir malı bunun yapısına sokmayın."
Bunu söyleyenin, Velid bin Muğire olduğu da söylenilmiştir.
Sonra, Kabe'yi yıkmaktan dolayı herkesi bir korku aldı. Velid bin -Mugire onlara: "Hepinizden önce ben girişeceğim." diyerek kazmayı aldı ve bir miktar yıktı. Herkes onun geceyi geçirmesini bekledi ve: "Bakalım, başına birşey gelirse, hiçbir tarafını yıkmayız." diye düşündüler. Velid, sağlıklı bir şekilde sabahı etti ve normalolarak işine gitti. Diğerleriyle birlikte Kabe'yi yıkmaya başladılar. Böylelikle temeline varıncaya kadar yıkmaya devam ettiler. Temelde birbirine geçmiş yeşil taşlar buldular. Onlardan birisi, iki taşın arasına bir çubuğu soktu ve taşların birisini yerinden oynatmak istedi. Taş yerinden sarsılınca, tüm Mekke de yerinden oynadı. Daha sonra Kabe inşaatına girişmek için taşları topladılar. Sonra da, Rükn diye bilinen Haceru'l-Esved'in konulacağı yere gelinceye kadar, bina işini sürdürdüler. Her bir kabile, taşı kaldırıp kendisi yerine koymak istedi. Nihayet, bir birlerine savaş açmak üzere kendi aralarında sözleştiler. Abduddaroğulları kan dolu bir çanak getirip Adiyyoğulları ile ölünceye kadar savaşmak üzere antlaştılar ve ellerini kana batırdılar. Bunun üzerine onlara ''Kan İçiciler'' adı verildi. Bu şekilde dört gün geçti. Daha sonra durumu danıştılar. Kureyş'in en yaşlısı olan Ebu Umeyye bin -Muğire şöyle dedi: "Mescid kapısından yanınıza ilk girecek kimseyi aranızda hüküm vermek üzere hakem kabul edin." Denilen kapıdan ilk giren Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oldu. Onun girdiğini görünce hep birlikte: "Bu el-Emin' dir. Onun hakemliğini kabul ediyoruz." dediler ve onu durumdan haberdar ettiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), onlara: "Bana bir örtü verin" dedi. Ona istediği örtüyü getirdiler. Haceru'l-Esved'i alıp örtünün üzerine yerleştirdi ve: "Her bir kabile örtünün bir tarafını tutuversin, sonra da hep birlikte kaldırın." dedi. Onlar da denileni yaptı. Taşı, konulacağı yere getirdiklerinde, eliyle taşı alıp yerine yerleştirdi. Sonra da bu taşın üzerinde binaya devam ettiler. (Kaynak)

Bir başka kaynağa göre
Allah Resulü otuzbeşyaşındadır. “İbrahim ve oğlu İsmail peygamberlerin birlikte yapmış olduğu Kâbe’nin yüksekliği dokuz arşındı. (Kâbe’nin yüksekliği, bir insan boyu kadardı. E.Siraceddin,2008: 46) Ne tavanı vardı ne de duvarları örülürken çamur kullanılmıştı. Sadece taşlar, birbiri üzerine dizilmişti. Önceleri Kâbe, taşlarla, çamursuz olarak, taşlar üst üste dizilmek suretiyle yapılmış bulunuyordu.” (A.Köksal, 2008:123)
“İbrahim Resulden kalma değeri;
Ama her şey gibi değişmiş yeri. Tevhid mekânında dizilerle put; Bilinmiyor, ismi bilinen Mabut.” (N.Fazıl,2006: 48) “Muhammed (s.a.v.) otuzbeş yaşında iken Kureyşliler Kâbe’yi tekrar inşa etmeye karar verdiler. O zaman Kâbe’nin yüksekliği, bir insan boyu kadardı ve üstünde çatı yoktu.” (E.Siraceddin,2008: 46) “Bu nedenle kapı kilitli olsa bile hırsızlar kolaylıkla içeri girebilirdi. Kısa bir süre önce, mahzene gömülen hazinelerden bir kısmı çalınmıştı.” (E.Siraceddin,2008:46)
“Kâbe’deki kuyunun içinde saklanagelirken çalınan bir takım zinet eşyasıyla, altından yapılmış, üzeri incili ve cevherli geyik heykelleri, Huzza kabilesinden Müleyh b.Amr oğullarının azaldı kölesi Düveyk’in yanında bulunup, ceza olarak kendisinin eli kesilmişti.” (A.Köksal, 2008:124)
“Önceleri Kabe’de bir kuyu vardı. Hazine yapılarak Kâbe’ye getirilen hediyeler oraya konurdu. (Kâbe’nin içinde bir de hazine… Kuyu şeklinde ve Kâbe’ye getirilen kıymetli hediyelerle dolu… N.Fazıl,2007:118) Selden Kâbe’nin bazı yerleri yıkılınca bir hırsız bu Kâbe hazinesinden bazı eşyalar çalmış; (Yıkıntılardan içeriye bir hırsız girdi ve hazineden bazı şeyleri çalıp götürürken yakalandı. Kureyş büyükleri hırsızın elini kestirdiler. N.Fazıl,2007:118)
Kureyşin büyükleri (uluları) arasında verilen karar üzere elleri kesilmişti.” (A.C.Paşa,1969: 70-M.M. Bozkurt:34) “Bir kadının Kâbe Hareminde buhurdanlıkta öd ağacı yaktığı sırada sıçrayan bir kıvılcımdan, Kâbe’nin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamen yanmış, bu yüzden, duvarlarda gevşeyip çatlamış bulunuyordu. ‘Arîm Selleri’nden bir sel Kâbe’nin içerisine girerek duvarları çatlatmış, Kâbe yıkılacak diye Kureyşlileri korkutmuştu. (Arada bir dağlardan boşalan seller, Kâbe’nin bulunduğu çukurluğu basmış, göle çevirmiş ve Allah’ın Evini kısım kısım yıkmıştı. Kâbe, temeline kadar yıkıntılarla dolu… N.Fazıl, 2007:118)
Bunun için, Kureyşliler; Kâbe’nin duvarlarını onarıp üzerinde tavan çatmak istiyorlardı” (A.Köksal, 2008:123–124) “Kureyş büyükleri aralarında kararlaştırdılar. ‘Kâbe harap… Onu yeni baştan bina etmeliyiz! Allah’ın evini, temelinden tepesine kadar yeni baştan çatacaklar…” (N.Fazıl, 2007:118) “On yıl geçti… Kâbe sellerden çökük; Çürümüş temeli, dört yanı dökük. Dediler: Edelim yeniden bina… Kureyşliler ona çoktan aşina;” (N.Fazıl,2006: 48) “Kâbe’ye duydukları saygı o denli fazla idi ki, ona el sürmekte tereddüt ediyorlardı. Kutsal olan bu yeri yıkarak günahkâr olmaktan ve belaya uğramaktan korkuyorlardı.” (E.Siraceddin,2008: 46) “Fakat Kâbe’yi yıkmaya kalkarlarsa azaba uğrayacaklarından da korkuyorlar, istişare ediyorlar karasızdılar.” (A.Köksal, 2008:124) “Bu tereddütleri, Kâbe’nin duvarından güneşlemek için dışarı çıkan yılanı görmeleriyle daha da arttı. O tarafa yaklaşana yılan, dilini çıkarıp tıslıyordu.” (E.Siraceddin,2008: 46) “Kâbe’nin içindeki bağışların içine konduğu kuyuya, bir müddetten beri yerleşen, çok kara, karnı ak, başı oğlak başı gibi büyük ve korkunç bir yılan her gün güneşleniyor ve kimseyi yaklaştırmıyordu.” (A.Köksal,2008:127) “Kureyşliler, Makam-ı İbrahim’in yanında toplanarak: ‘Ey Allah! Eğer Beyt’inin yıkılıp yeniden yapılmasına razı isen, onu tamamlattır ve şu yılan uğraşısını da üzerimizden kaldır’ diye dua ettiler.” (A.Köksal,2008:127) “Fakat bir gün yılan güneşlenirken Allah gökten bir kartal gönderdi; yılanı kaptı uçtu gitti.” (E.Siraceddin,2008: 46) “O sırada gökten bir çığlıkla, Yüce Allah tarafından, sırtıkara, karnı ak, ayakları sarı, kartaldan büyük bir kuş; yılanı kapıp havalandı! Küçük Ecyad’a, Hacun’a bıraktı. Yer, yılanı yuttu.” (A.Köksal,2008:127–128) “Kureyşliler: ‘Şimdi Allah’ın bizim niyetimizi tasdik ettiğine inanabiliriz’ dediler.” (E.Siraceddin,2008: 46) “Bunun üzerine Kureyşliler,’yapmak istediğimiz işten Allah’ın razı olduğunu ümit ediyoruz” dediler.” (A.Köksal,2008:128) “O zaman güzel bir şey oldu. İsmine tesadüf dedikleri gizli saik, Mekke’nin iskelesi Cidde önlerinde bir gemiyi karaya vurdurdu. Gemide mimarlık işlerinden anlayan bir de usta… Artık gemilikten çıkan ve enkaz yığını haline gelen tekneyi, nadide kerestelerinden faydalanıp Kâbe’yi inşa etmek üzere satın aldılar.” (N.Fazıl,2007:119) “Yunanlı bir tüccarın gemisi Cidde kıyılarında karaya vurmuş parçalanmış ve bekliyordu. Onun kerestelerini çatı yapmak için aldılar. O sırada Mekke’de yetenekli bir marongoz olan bir Kıpti de bulunuyordu.” (E. Siraceddin,2008: 46) “Ficar kavgasından on beş yıl sonra, Peygamberimize vahiy ve peygamberlik gelmeden beş yıl önce, kendilerinin otuz beş yaşında bulunduğu zamandı. Rum kralı, Habeşe, Farsların yıktıkları, yeniden yapılacak kilise için, aynı zamanda yapı ustası, marangoz ve mimar Bakom’la birlikte, Mısır’dan, Kuzlum denizi yolu ile gönderilen Rum tüccarın; ak, yumuşak düz taş ile kereste ve demir gibi inşaat malzemeleri taşıyan gemisi Cidde de Şuaybe iskelesinde karaya çarparak parçalanmıştı. Velid b. Mugîre ve Kureyş’ten bazı kişiler, parçalanan geminin tahtalarını satın aldılar. Bakom, Kureyşlilerle birlikte Mekke’ye geldi. Mekke’de Kıpti (Mısırlı) bir marangoz da bulunuyordu. Kâbe’yi yıkıp yeniden yapmak husunda görüş birliğine vardılar.” (A.Köksal,2008:124–125–126) “Kureyşliler, Kâbe’nin duvarlarının yıkım ve yapım işinde de ihtilafa düştüler. Velid b. Mugıre’nin teklifiyle dört guruba ayrılan kabileler arasında Hubel putunun yanında ki kura çekimi sonucu: Abdi Menaf ve Zühre oğullarına: Kâbe’nin cephe ve kapı tarafı. Abduddar, Esed ve Adiyy oğlarına: Şam cephesi (Hatim ve Hicr tarafı). Teym ve mahzum oğullarına: Yemen cephesi. Sehm, Cumah ve Âmir oğullarına: Yemen cephesiyle Hacerü’l-Esved köşesi arası düştü. Erkekler ikişer ikişer olup taş, kadınlar sıva taşıyacaklardı.” (A.Köksal,2008:126–127) “Böylece Kureyşliler, Kâbe’yi yeniden yapmaya başladılar.” (A.C.Paşa,1969: 70-M.M. Bozkurt:34) “Ustayla anlaştılar ve işe giriştiler.” (N.Fazıl,2007: 119) “Bu karardan sonra Kureyşlilerden Ebu Vehb kalktı, Kâbe duvarının üzerindeki taşlardan birine elini uzatıp almasıyla taşın elinden sıçrayıp duvardaki eski yerine dönmesi bir oldu!” (A.Köksal,2008:128) “Kâbe duvarının üstünden ilk taşı alan Mahzum’lu Ebu Vehb idi. Fakat taş elinden kurtulup tekrar duvardaki eski yerine döndü. Hepsi Kabe’den kaçtılar.” (E.Siraceddin, 2008:46) “Ebu Vehb: ‘Ey Kureyş cemaati! Kâbe’nin yapısına mallarınızın temiz ve helal olanından başkasını sokmayınız! Ona, faizden, kumardan, fahişe başlığından elde edilen parayı sokmayınız. Beytullah’ı, mallarınızın kötü olanından uzak tutunuz. Çünkü Allah, malın temiz ve helal olanından başkasını kabul etmez’ dedi. Kureyşliler, yapılan tavsiyenin gereğini yerine getirdiler.” (A.Köksal, 2008: 128–129) O zaman Mugıre öldüğü için oğlu “Velid Kureyşlilere: ‘Sizin maksadınız nedir?’ dedi. Onlarda: ‘Maksadımız, Kâbe’yi yapmak ve ıslah etmektir’ dediler. Velid: ‘Yüce Allah, ıslah edicileri helak etmez’ dedi. “Eline bir külüng alarak Beytullah’ın üzerine çıktı bir taşı yıkarken ayağının altındaki taş deprenince, Velid: ‘Ey Allah! Biz senin dininden çıkmış, sapmış değiliz! Bizim ıslah etmekten hayırdan başka gaymiz yoktur’ diyerek Kâbe’nin iki rüknü arasındaki kısımdan taş kaldırıp akşama kadar çalışmaya devam etti.” (A.Köksal, 2008: 128–129–130) “Mahzumilerin reisi, o zaman hayatta olmayan Mugıre’nin oğlu Velid kazmayı eline aldı. ‘Yıkım işini sizin yerinize ben yapacağım’ dedikten sonra Kâbe’ye gitti ve şöyle dua etti: ‘Ey Tanrım, korkma! Biz iyilikten başka bir şey istemiyoruz’ dedi. Daha sonraYemen köşesi ile Haceru’l-Esved’in arasındaki güneydoğu duvarının bir kısmını yıktı.” (E.Siraceddin,2008: 46) “O gece beklediler. Velid b: Mugıre’ye bir azab gelmediğini gördüler. Onlarda kendilerine ayrılan duvarları onunla yıkmaya başladılar. İbrahim ve İsmail Aleyhisselamın birlikte Kâbe’yi yaparken attığı temele ulaşıncaya kadar, duvarları yıktılar.” (A.Köksal,2008:130) “Diğerleri çekindiler; ‘Eğer o helak olursa Kâbe’ye dokunmayalım, hatta eski haline çevirelim. Eğer o çarpılmazsa ki, bu: ‘Allah işimizi onaylıyor demektir’ dediler. Nitekim öyle oldu. Onlarda çalışmaya katıldılar. (Fert fert ve kabile kabile bu işe katılmayan kalmadı. Allah’ın Resulü de yapı faliyetine iştirak buyurdular. N.Fazıl,2007:119) Tüm duvarları İbrahim’in attığı temellere kadar yıktılar.” (E.Siraceddin,2008:46–47) “Temelde; yeşil, birbirleriyle kaynaşmış, deve sırtı gibi taşlarla karşılaştılar. Birisi elindeki külüngün ucunu iki taştan birisini ayırmak için aralarına sokup zorladığı zaman, taş kımıldamış, Mekke sarsılmaya başlamıştı. Gözleri kamaştıracak derecede bir şimşek çaktı. Kureyşliler: ‘Bu taşı kımıldatmayın, hizasını da bozmayınız! Zira bu taş, Âdem (a.s.) zamanında Kâbe’nin melekler tarafından atılmış bulunan temelin taşıdır. İbrahim (a.s.) da Kâbe’nin temel ve duvarını bunun üzerinde yükseltmiştir’ dediler.” (A.Köksal,2008:130–131) “Yanayana dizilmiş deve hörgücüne benzer, büyük, yeşilimsi taşlar ortaya çıktı. Bir adam taşlardan birini çekip çıkarmak için iki taşın arasına bir manivela koydu; fakat ilk hareketinde, tüm Mekke’yi sarsan ve depreme benzeyen bir sallantı oldu. Bunu, temelleri yıkmamaları için yapılan bir uyarı işareti olarak kabul ettiler.” (E.Siraceddin,2008: 47) TAŞLAR ÜZERİNDEKİ YAZILAR “Haceru’l Esved’in bulunduğu köşede Süryanice bir yazı buldular. Onu bir Yahudi okuyana dek ne olduğunu bilmeden sakladılar: ‘Ben Allah’ım ve Bekke’nin Rabbiyim. Bekke’yi, gökleri ve yeri yarattığım, Ay’a ve Güneş’e şekil verdiğim ve Güneş’in etrafına dokunulmaz olan yedi meleği yerleştirdiğim gün yarattım. O (Beke), insanlarına süt ve su ile yardım eden iki tepesi varoldukça varolmaya devam edecektir.’ denilmektedir.” (E.Siraceddin,2008:47) “İbn İshak’ın rivayetine göre; Rükün’de bulunan ve Yemen’den gelen bir Yahudi âlimine yeminle okutturulan taşın üzerindeki Süryanice yazıda: ‘Ben, Beke (Mekke) nin sahibi olan Allah’ım! Onu, göklerle yeri yarattığım, Güneş’e ve Ay’a şekil verdiğim gün yarattım! Onu, masum yedi melek ile de, kuşattım. Mekke’nin iki dağı ortadan kalkmadıkça, o da ortadan kalkmayacaktır! Beke (Mekke) ahalisine, su ve süt bereketli kılınmıştır’. Rivayete göre, Hicr’e gömülmüş bir taşın üzerinde de: ‘Bu belde ahalisi için, suya ve süte bereket ihsan edilmiştir. Mekke’nin iki dağı ortadan kalkmadıkça, bu berekette kalkmayacaktır!’ diye yazılı idi.” (A.Köksal,2008:131) “Ezrakî’nin rivayetine göre: ‘Ben, Beke (Mekke) nin sahibi olan Allah’ım! Göklerle yeri, Güneş’le Ay’ı yarattığım gün ve şu iki dağı meydana getirdiğim gün, onu haram ve dokunulmaz kıldım ve masum yedi melek ile de, kuşattım’ yazılı ” (A.Köksal,2008:132) “Bir parça yazı da İbrahim makamında, Kâbe’nin kapısı yanında İbrahim’in ayak izini taşıyan kayanın altında bulundu: ‘Mekke, Tanrı’nın kutsal evidir. Onun sürekliliği üç yönden gelir. Onun yakınındaki insanlar onu ilk kirletenler olmasın.’ yazılı idi.” (E.Siraceddin,2008: 47) “İnb İshak’a göre, Makam-ı İbrahimde bulunan taşın üzerindeki yazıda: ‘Mekke! Haram ve dokunulmaz şehir! Ona rızık üç yoldan gelir. Mekke’nin haram ve dokunulmazlığı, oralının ilkinden başaksına hıll ve helal kılınmamıştır!’ yazılı.” (A.Köksal,2008:132) “İmam Zührî’den rivayete göre de: ‘Makam-ı İbrahim’de, üç yüzü olan ve her yüzünde yazı bulunan bir taş buldular. Taşın birinci yüzündeki yazıda: ‘Ben, Beke (Mekke)’nin sahibi Allah’ım! Güneş’le Ay’ı yapıp çattığım gün, onu da yapıp çattım ve masum yedi melekle de, kuşattım. Onun ahalisi için, eti ve sütü bereketli kıldım.’ Taşın ikinci yüzündeki yazıda: ‘Ben, Beke (Mekke)’nin sahibi olan Allah’ım! Rahm’i yarattım. O, Benim ismimden ayrılmıştır. Kim onu birleştirirse, Ben de onu birleştiririm! Kim onu koparırsa, Ben de onu koparırım!’ Taşın üçüncü yüzündeki yazıda: ‘Ben, Bekke (Mekke)’nin sahibi olan Allah’ım! Hayrı ve şerri yaratım. İki eli hayırda olana ne mutlu! Vay iki eli şerde olan kimseye’ denilmektedir.” (A.Köksal,2008:132–133) Hacerü’l Esved’in Kara Taşın Yerine Konulması “Mekke’nin ortasında ve çukurlukta, hikmet noktası Kâbe… Allah’ın evi ve Mekke’nin yüreği Kâbe, dümdüz bir plan üzerinde altı satıhlı ve sekiz köşeli, onbeş metre yüksekliğinde ve on, on iki metre genişliğinde dört duvar. ‘Rükn’ denilen dört kısım: Şimal (Kuzey) köşesi, Irak Rüknü… Garp (Batı) köşesi, Şam Rüknü… Cenup (Güney) köşesi, Yemen Rüknü… Ve Şark (Doğu) köşesi, Esved Rüknü… Şark köşesinde, yerden birbuçuk metre yükseklikte ve Kâbe duvarına yirmi-otuz adım mesafede ‘Hacer-ül Esved-Kara Taş’ isimli bir madde. Kâbe kadrosuna bağlı, bu dünyada bir ‘suret’ ötelerden bir alamet, beka ve fena âlemleri arası bir remz… O da Zemzem gibi, Kâbe’nin ana unsurlarından… Zemzem garp köşesinde, Kara Taş da şark köşesinde Kâbe’nin iki yanını tutmuş.” Kâbe, Sır dolu mikab şeklinde meydana çıktı. Sıra kara taşın yerine konulmasında.” (N.Fazıl,2008:116–119) “Kureyşliler, yüksekliğini arttırmak için daha çok taş topladılar. Ayrı ayrı kabileler sırayla çalıştılar. Nihayet bina Haceru’l-Esved’in konulacağı yüksekliğe geldi.” (E.Siraceddin,2008: 47) “Kureyşliler; Kâbe’nin duvarlarını bir sıra taş, bir sıra da ahşap bağlama kirişleriyle örerek yükselttiler. Duvarlar örülüp Hacerü’l-Esved’in konulacağı yere ulaşıldı.” (A.Köksal,2008:136 -141 arası) KAVGAYA AND İÇMELERİ “Yapım sırasında iş Kara Taş’ın yerine konmasına gelince, Bazı kabileler Hacer-i Esved’i yerine biz koyacağız diye iddia ettiler. Diğerleri ise buna karşı çıktığından aralarında çekişme başladı. Sonunda bu davayı kılıçla kesmek üzere savaşa karar verdiler.” (A.Cevdet Paşa,1969: 70-M.M. Bozkurt:: 34) Bina tamamlandı, karataşta iş; Hemen her kabile kılıcı çekmiş, Taşı ben koyarım yerine, diyor… Bir şeref kavgası kopmuş gidiyor. (N.fazıl,2006: 49) “Hacerü’l-Esved’in konulacağı yere ulaşıldığı zaman, Kureyş kabileleri arasında, her kabile: ‘Onu yerine koymaya biz daha layıkız!’ dedikleri için anlaşmazlık çıktı. İçi kan dolu bir çanağa ellerini batırarak ölünceye kadar çarpışmaya and içtiler.” (A.Köksal,2008:136–137) “Şimdi iş, Kara Taş’ı yerine koymakta… Bir hengâme koptu: ‘Biz koyacağız!’ ‘Hayır, biz koyacağız!’ Kabileler birbirine girmek üzere… Ellerini kan dolu çanaklara batırıp nida edenler: ‘Kanımızı son damlasına kadar akıtmadıkça bu hakkı başkasına veremeyiz!’ (N.Fazıl,2007:119) “Aralarında hangi kabilenin koyacağına dair tartışma çıktı. O denli büyüdü ki, taraflar savaşmaya hazırlandılar.” (E.Siraceddin,2008:47) MUHAMMEDÜL EMİN HAKEM “Tam bu sıra; Kureyşlilerin en yaşlısı Ebu Ümeyye b. Mugire’nin teklifi üzerine Mescid-i Haram’ın Beni Şeybe kapısından ilk girecek kişini hakemliğine razı oldular. O sırada, üzerinde siyah, beyaz çizgili A’rab işi ince ihramı bulunduğu halde Beni Şeybe kapısından ilk giren Prygamberimiz Muhammed Aleyhisselam oldu. Kureyşliler: ‘işte, el-Emin! Razıyız ona!’ dediler. O’da bir örtü getirtti, Hacerü’l-Esved’di eliyle tutup içine koydul. Beytullahın yıkım işini üslenen dört kabileden birer kişiyi (Utbe b.Rebia, Ebu Zem’a, Ebu Huzetfe Velid b.Mugıre, Kays b.Adiyy veya As b. Vail’i) dört ucundan tutturup kaldırttı ve konulacak yere eliyle yerleştirdi. Tam o sırada sanıldığına göre Şeytan Necidli bir adam kılığına girip ortalığı kışkırtmak istemişsede başarılı olamamıştır. Çalışmalar devam etti ve Kâbe’nin yerden tavana kadar yüksekliği on sekiz arşını buldu. Rum marangoz Bakom’un: “Kâbe’nin tavanının kubbeli mi, yoksa düz mü olmasını istersiniz?” sorusuna Kureyşliler: ‘Rabbimizin Beytinin tavanını, düz olarak yap’ cevabı üzerine Kâbe’nin tavanını düz yaptılar. Kâbe’nin damına, dam suyunu Hicr mahalline akıtacak biçimde bir oluk, Kâbe’nin içinden damına çıkmak içinde Şam löşesinden ahşap bir merdiven yaptılar. Kâbe’nin duvar ve direklerini yaldızladılar, direklerine bir takım resimler çizdiler. Kâbe’ye kilitlenir, açılır bir kapı taktılar. Kâbe yıkılacağı zaman, Ebu Talha’ya emanet bırakmış oldukları malları ve zinet eşyasını getirip Kâbe’nin deposuna yerleştirdiler.” (A.Köksal,2008:136 -142 arası) Biri dedi: “Size en güzel çare: Kollayalım, geçip bir kenar yere; Kabeye ilk gelen hakem tutulsun; Ne karar verirse yerini bulsun!” (N.Fazıl,2006: 49) “Kureyş uluları düşünürler: ‘Birini hakem tutalım!’ Bu defa da ‘Hakem kimden olacak bizden, sizden.’ Son çare; ‘Şu geçitten ilk gelecek kişi hakem olsun’ Geçitten ilk gelen ‘El-Emin’ sıfatlı, Allah Resulü ve Hakem: Bir örtü, kilim istettiler, Taşı örtünün üstüne koydular. Her kabileden bir kişiyi örtünün bir tarafını tutturdular. Taş, konacağı yere geldi. Sonra mübarek elleriyle taşı alıp yerine koydular. Herkes memnun.” (N.Fazıl,2008:120–121) Sessiz, beklediler… İlk gelen O’ydu. Karataşı bir bez üstüne koydu: Dedi: “Uçlarından tutun hepiniz! Taşıyın ve ardım sıra geliniz!” (N.Fazıl,2006: 49) “O sırada yaşlı bir adam: ‘Hakem seçin. Mescid’e girecek olan ilk adam da hakem olsun.’ Yaşlı adamın tavsiyesine uymaya karar verdiler. Mescid’e ilk giren, Mekke’de bulunmayan ve henüz dönen Muhammed (s.a.v.) idi. Onun kapıdan görünmesiyle Bazıları: ‘O, el-Emin’dir’ bazıları: ‘ O’nun kararına uyarız’ dediler. Meseleyi anlattıklarında o, ‘Bana bir parça kumaş getirin’ dedi. Bezi yere yaydı. ‘Sonra hep birlikte kaldırın’. Taşı yeteri kadar yerden yükselttiklerinde, onu aldı ve Kâbe’nin köşesine kendi elleriyle yerleştirdi ve böylece inşaat devam etti.” (E.Siraceddin,2008:47) Taşı elleriyle yerleştiren O… Şaşkın yığınları birleştiren O… Dikildi toprağa, böylece, evet; Şanlı cennet taşı Hacer-ül-Esvet…”(N.Fazıl,2006: 49) “Sonra bu karardan cayıp Muhammedü’l-Emin’i hakem seçerek onun hükmüne razı oldular. O da bir parça bez getirip Hacer-i Esved’i onun içine koydu; her kabileye bir ucundan tutturup yukarı kaldırttı; mübarek elleriyle Hacer-i Esved’i alıp yerine koydu. Kureyşliler, onun bu hüküm ve tedbirini kabul edip çok beğendiler.” (A.Cevdet Paşa,1969:70-M.M. Bozkurt:34) “Hubel putunu da, Kâbe’nin içindeki eski yerine, Kâbe deposunun üzerine diktiler. Kâbe’ye Yemen bürüdünden bir örtü de örttüler.” (A.Köksal, 2008: 142) “Yapılır yapılmaz yine putlarla doldurulan Kâbe, artık mübarek temel esasıyla meydanda: Siyah örtülere bürülü, İlahi sır muhafazası, sekiz köşe içindeki mik’abı, İbrahim ve İsmail Peygamberlerin topukları altından fışkıran Zemzem’i, Peygamber babasının ayak izlerini taşıyan zemin üzerinde ‘Makam-ı İbrahim’i ve… Ve bembeyaz bir yakut halinde Cennetten gelip, sonradan, dünya karanlığına eş simsiyah kesilen ‘Hacer-ül Esved’di, o mübarek kara taşıiyle…” (N.Fazıl, 2007:121)
Derleme : Erol Kara - @dinierk



Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız