“Evlenen kimse imanının yarısını tamamlamış olur; kalan yarısı için Allah’tan korksun”
Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyuruyor:
“Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı içinde Allah’a Karşı gelmekten sakınsın.’’ (Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/239)
Bir başka hadis-i şerifinde ise; “Allah kime dindar bir kadınla evlenmeyi nasip ederse, ona bu şekilde dininin yarısında yardım etmiş olur. Geriye kalan yarısında da Allah’a karşı gelmekten sakınsın” buyurmaktadır. (Suyuti, Camius Sağir, 2/932, No: 8730)
Bu hadisler, özellikle dindar bir kadınla evlenmenin, Allah´ın emir ve yasaklarına uymaya yardımcı olduğuna ve fesadın önünde aşılmaz bir kale olduğuna işaret etmektedir. Kişinin dinini ifsâd eden çoğu zaman şehevi duygularıdır. Demek ki insan evlenmek suretiyle bunların fitnesinden kurtulmuş olur.
Şeref, iffet, izzetin ve her türlü faziletin kaynağı ailedir. Peygamberimizin de konu ile ilgili bir diğer hadisi şöyledir: “Ey Gençler! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlilik gözü harama bakmaktan korur. Tenasül uzvunu zinadan alıkoyar. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü orucun şehveti kıran bir gücü vardır." (Ebu Davud, Nikâh,1; İbn-i Mace, Nikâh,1)
Diğer taraftan, karı-koca arasındaki karşılıklı sevgi, Allah’ın varlığı ve birliğinin delili olarak da gösterilmektedir. Bu konuda şöyle buyrulmaktadır: “Allah’ın ayetlerinden biri de, kendileriyle kaynaşmanız için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır.” (Rum, 30/21) Başka bir ayette de, kadın ile erkeğin birbirlerine olan ihtiyaçları şöyle ifade buyrulmuştur: “Kadınlar sizin için, siz de onlar için bir libassınız.” (Bakara, 2/187) Çiftlerden her birinin ötekine elbise ve örtü olması, onu öğretmesi, şehvet duygularının açığa çıkıp kötü yollara düşmesini önlemesi olduğu gibi, her birisinin ötekisine muhtaç olup birbirini her bakımdan tamamlaması mânâsına da gelir. Soruda geöen hadis bunun en güzel örneğidir.
Bir toplumda aile kurulmazsa, bu menfî durum toplumun ve insanlığın çözülmesi demektir. Bu açıdan insan için ailenin kurulması ve devamlılığını sağlamak, yaratılış gereği olarak en önemli vazifelerinden biridir. Evlenmeyen, aile ve çocuk sevgisi tatmayan kimseler genellikle başka insanlara da sevgi duyamazlar. Sevgi, saygı, merhamet, şefkat gibi yüksek duyguların kaynağı aile yuvasıdır. Bu güzel duygular ailede filizlenir ve yeşerir. Bazı kaba ruhlu yaşlı bekârların hırçınlıkları zalimce ve merhametsizce davranışları her zaman göze çarpar. Şüphesiz bunun da istisnaları vardır. Bir aile içinde sevgiyi tatmayanlar, başkalarına değer vermesini de bilmezler. Eşi, kız kardeşi ve kızı olan bir kimse başka hanımların namus ve iffetlerini de kendi yakınlarınınki gibi değerli bilir ve saygı duyar. Başkalarının ırz ve namuslarına kötü gözle bakabilenler, gerçekte aile sevgisini tatmamış, aile disiplini kazanmamış birtakım hastalıklı tiplerdir.
Çok enteresandır, şehvet sıkıştırmalarının etkisinde kalan ve zina yapma hayalleri kuran bir genç, durumu Peygamberimize (asm) arz ederek bu yolda ondan müsaade istedi. Efendimiz (asm), genci hem düşündüren hem de duygulandıran sorularla bu arzularından vazgeçirdi. Gencin, zina için izin istemesi üzerine orada bulunan ashab, bu durumu son derece şaşırtıcı karşıladı. Rasulullah (asm) ise onları teskin ederek gence “yaklaş” dedi. Genç, iyice yaklaşıp Peygamberimizin (s.a.v.) önüne oturunca, Peygamberimiz (asm) ona: “Bu arzu ettiğin şeyi annen hakkında ister misin?” dedi. Genç, “Hayır ya Rasulallah! Canım sana fedâ olsun, hiç böyle bir şey olur mu?” deyince, Efendimiz (asm): “Hiç kimse annesi için bunu istemez” buyurdu. Bundan sonra Peygamberimiz (asm) sıra ile gence; kızı olması halinde kızı için, kız kardeşi için, halası ve teyzesi için aynı şeyleri isteyip istemediğini sordu. Genç, önceki cevabını tekrarladı. Sonra Efendimiz (s.a.v.) elini şefkatle, gencin üzerene koyup şu duayı yaptı: “Allah’ım! Bunun günahını bağışla, kalbini temizle, namus ve iffetini koru.” Bundan sonra artık, gençte zina arzusu kalmadı.” (Müsned, 5/256-257)
Aile mutluluğu, çocuk sevgisi ve cinsî zevk evlilik sorumluluğunu yüklenmenin dünyaya ait tatlı mükafâtlardır. Kadın-erkek beraberliğinin cennette de devam edeceği açıkça müjdelenmiştir. (bk. Yasin, 36/56)
İki cinsin evlilik yolu ile birleşmesinin asıl gayesi sükûnet, huzur, güven ve yakınlıktır. Evlenme, insan hayatında bir dönüm noktası olarak ciddi, hukukî bir sözleşmedir, gelip geçici bir zevk ve eğlence değildir. İnsanla hayvanı birbirinden ayıran en belirgin çizgilerden biri cinsî hayatla ilgilidir. Hayvan, karşı cinsle ihtiyacını giderdikten sonra onu hemen terk eder. İnsan ise eşine sahip çıkar, onu korur, onunla her şeyini paylaşır. Bu da aile ve toplum hayatına vücut ve can verir.
Aile, ferde sorumluluk duygusunu kazandırdığı, yalnızlık hissini yok ettiği için, onu daha kuvvetli bir şekilde hayata bağlamakta, neticede streslerden ve sıkıntılardan uzak tutmaktadır. Ailede paylaşılan değer ölçüleri de insanı hayata bağlamakta ve onun yaşama sevincini artırmaktadır. (bk. Aile ve Kadın, Sayı: 93, s. 16; Ahmet Coşkun, Kur’ani Hayat Dergisi, Ocak 12, 2010)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/142888/evlenen-imanin-yarisini-tamamlamis-olur-kalan-yarisi-hakkinda-ise-allahtan-korksun-hadisini-aciklar-misiniz.html
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız