İmam efendilerimiz, hoca efendilerimiz, müezzinlerimiz pek müftülüklere gitmek istemedikleri gibi, çağırılmaktan da pek hoşlanmazlar. Ne zaman müftülükten bir telefon gelse ince tüylerine kadar bir titreme alır. “Yine ne oldu yahu” ile biraz merak ve biraz da endişe ile telefonu açarlar.
İşleri olsa da pek gitmek istemezler.
Müftü bey yoksa şefle, murakıpla ya da farklı önem derecesi büyük biriyle karşılaşmak istemezler.
Onların en sevdikleri veri hazırlama elemanlarıdır. Kanka gibidirler.(!)
Hoş aynı kurumun çalışanları olsa da itici bir elektriklenme bir türlü düzelmez durumda.
Buraya bir parantez açalım.
Müftü ya da müftülük çalışanları ile aralarında su sızmayan, ailecek görüşenleri tabii ki kast etmiyoruz.
Genele göre konuşuyoruz.
Hatta vatandaşlardan gelen şikâyetlere de değinirsek.
Resim bir başka çıkacak
Vatandaş müftülüklerde derdini anlatamamaktan, muhatap bulamamaktan, saatlerce bekletilmekten muzdarip söylenir durur.
Bu şikâyetler ya umre mevsiminde ya da hac kayıtlarında çoğalır.
Vatandaş söylendiğiyle kalır.
Kervan yürür.
Zaman zaman Diyanet Başkanlarından sesler yükselir
Gittikleri yerlerde müftülüklerin halka açılması ve kucaklanması da istenir.
Dayanışma ve kaynaşmanın adresi müftülükler olsun denilir
Bunlar bazı kulaklara da küpe oluyor.
Hele ki iyi çalışalım, takdir ve güven alalım.
Ya da aldığım maaşı sonuna kadar hak edeyim diyenler kıpırdamaya başladı.
Çok ender olsa da bazı müftülerin dost eli, sıcak yüreği çalışanlarına, bilhassa dokunduklarına akıyor gibi olur.
Buna neden geldik.
Efendim, biliyorsunuz müftülüklere son imam hatip, müezzin kayyım ve kuran kursu öğreticileri bu yılın Mart ayında atandı. Bunlar Akademi mezunları idi. Diyanet İşleri Başkanlığı tarihinde bir ilk olan, Cumhurbaşkanımızın "hayalimdi" dediği Diyanet Akademisi mezunları.
Hepsi değerli, hepsi okumanın zirvesine ulaşmış en donanımlı kimselerdi.
Bunların nasıl bir eğitim aldıklarını dile getirsek küçük dilinizi yutarsınız.
Uzun, upuzun bir yazı olur.
Ne var ki, atama daire başkanlığının hedefi tutmayan, amacına ulaşmayan acemi bir atama şekliyle bu değerlerin %90'ı hak etmedikleri, 3-5 kişinin cemaat oluşturduğu camilere, bir kaç çocuğun bulunduğu basit, küçük yelere atanması ile hak edilmeyen bir görevlendirme ile karşı karşıya kaldılar. Çoğu iz bilmez, yol bilmez yerlerde ruhsal çatışma içinde zorluklara adapte olmaya çalıştılar
Bir de sözleşmeli olarak işe alındılar. Gittikleri yerlerde 4 yıl da sözleşmeli olarak görev aldılar.
Neyse, bu sayıları 5000'i bulan bu din görevlileri gittikleri yerlerde mobinglere uğramaya başladılar.
İmam, müezzin olarak gidenler vekil olarak görev yapanların, kuran kursu öğreticisi olarak gidenler fahri öğreticilerin hışmına uğramaya başladı.
Neyse, bu sayıları 5000'i bulan bu din görevlileri gittikleri yerlerde mobinglere uğramaya başladılar.
İmam, müezzin olarak gidenler vekil olarak görev yapanların, kuran kursu öğreticisi olarak gidenler fahri öğreticilerin hışmına uğramaya başladı.
Bir de çoğu yakını, akrabası ya da hamili kart sahiplerinin yakını olan vekil ve fahrileri iyi tanıyan müftülüklerde "yan tutma"taraftarları.
Bu kişiler çok az sayıda müftü de olsa genelde şube şefleri, murakıplar ve VHKİ'ler..
Az da olsa tüm müftülükler olmasa da genellikle varoşlarda durum bu..
Her biri bilgi donanımlı Akademi mezunları, kendilerine daha az seviyede bilgilere sahip olanların oyuncağı oluyorlar, katlanıyorlar, "ekmek aslanın midesinde" deyip yıllarca verdikleri emeklerin karşılığını bir anlık öfke ile yok etmemek için susuyorlar, sabır çekiyorlar, "hasbinaallah"lara sığınıp bu nefisine yenik küçük insanların ispat edilemeyen zulümlerine katlanmak zorunda kalıyorlar
******
Yıllar önce, 2012 yıllarında, yolumuz Kırşehir Müftülüğüne düşmüştü.
Başkan o dönem Prof. Dr. Mehmet Görmez'di.
Ahiler haftası kapsamında Mehmet Görmez hoca efendi Kırşehir’e gelmişti.
Vaazdı. Cuma namazı idi, konferanstı, açılıştı derken il müftülüğüne de uğramıştı.
O dönem Kırşehir İl Müftüsü Mustafa BALIK’a söz arasında arzu ettiği müftülüğü anlatmıştı.
“ÖYLE BİR MÜFTÜLÜK İSTİYORUM Kİ GEREK PERSONEL GELSİN GEREKSE DIŞARIDAN BİRİSİ O KADAR GÜZEL İLGİLENİLSİN Kİ, MÜFTÜLÜKTEN AYRILMAK İSTEYEN KİŞİLER YA BURASI NE GÜZEL BİR YER İNSANIN AYRILALASI GELMİYOR DİİYEBİLMELİ. BEN BÖYLE MÜFTÜLÜK İSTİYORUM”
Olay bu ve çok geçmedi.
Kırşehir il Müftülüğünden geçerken girişteki yazı gönlümüzü hoş etmişti.
Bu kucaklama sadece tabela da yazan “DEĞERLİ HOCALARIMIZ EVİNİZE HOŞ GELDİNİZ” yazması ile mi kalmıştı.
Merak ettik.
Girdik.
Hoş geldin tebessümleri, oturacak yer gösterme nezaketi, misafir oturmadan yerine oturmama,
Güler yüz, sıcak karşılama ve ikram…
Çıktık.
Geri geldik.
Vatandaş olarak bir soru soralım dedik.
Derler ya, tebdili kıyafet..
O türden…
Durum aynı..
Yok, rüya görmediğimize emindik.
Dışarıda çiseleyen yağmuru hissediyorduk.
Kırşehir müftülüğünde değişim rüzgârları, İzmir’in meltemi kadar hoş idi.
Sıcacık.
Son nokta demeden önce müftülükler aynı şemsiyenin altında olanlara değil, hizmetini yapmakla mükellef olduğu vatandaşını da kucaklasın.
Hatta bu yazıya vatandaşlar için de küçük bir yazı eklenseydi…
“Değerli vatandaşımız misafirimiz olarak hoş geldiniz” tarzı…demiştik.
Bunu hatırlamamıza sebep olan son dönemde görevlere atanan, aralarında yüksek lisans yapmış, birkaç üniversite diploması olan, sayısız kere KPSS'ye, DHBT'ye girmiş, yıllarca fahri KKÖ, vekil imam, vekil müezzinlik yapmış. SGK primlerine bakılacağı zaman yıllarca Diyanete gönülden hizmet etmiş kimselerden oluşan Diyanet Akademisi mezunlarının kendi aralarında yaptıkları sohbetlerde, bazı internet forum alanlarında rastlayınca yazıp, Ankara'yı uyarmak istediğimiz için aklımıza geldi.
*******
Makamlar geçicidir.
Müftülükte çalışan, müftülüklere bağlı olarak çalışanlar yani bütün din görevlileri aynı sektörün insanlarıdır.
Bu kişiler çok az sayıda müftü de olsa genelde şube şefleri, murakıplar ve VHKİ'ler..
Az da olsa tüm müftülükler olmasa da genellikle varoşlarda durum bu..
Her biri bilgi donanımlı Akademi mezunları, kendilerine daha az seviyede bilgilere sahip olanların oyuncağı oluyorlar, katlanıyorlar, "ekmek aslanın midesinde" deyip yıllarca verdikleri emeklerin karşılığını bir anlık öfke ile yok etmemek için susuyorlar, sabır çekiyorlar, "hasbinaallah"lara sığınıp bu nefisine yenik küçük insanların ispat edilemeyen zulümlerine katlanmak zorunda kalıyorlar
******
Yıllar önce, 2012 yıllarında, yolumuz Kırşehir Müftülüğüne düşmüştü.
Başkan o dönem Prof. Dr. Mehmet Görmez'di.
Ahiler haftası kapsamında Mehmet Görmez hoca efendi Kırşehir’e gelmişti.
Vaazdı. Cuma namazı idi, konferanstı, açılıştı derken il müftülüğüne de uğramıştı.
O dönem Kırşehir İl Müftüsü Mustafa BALIK’a söz arasında arzu ettiği müftülüğü anlatmıştı.
“ÖYLE BİR MÜFTÜLÜK İSTİYORUM Kİ GEREK PERSONEL GELSİN GEREKSE DIŞARIDAN BİRİSİ O KADAR GÜZEL İLGİLENİLSİN Kİ, MÜFTÜLÜKTEN AYRILMAK İSTEYEN KİŞİLER YA BURASI NE GÜZEL BİR YER İNSANIN AYRILALASI GELMİYOR DİİYEBİLMELİ. BEN BÖYLE MÜFTÜLÜK İSTİYORUM”
Olay bu ve çok geçmedi.
Kırşehir il Müftülüğünden geçerken girişteki yazı gönlümüzü hoş etmişti.
Bu kucaklama sadece tabela da yazan “DEĞERLİ HOCALARIMIZ EVİNİZE HOŞ GELDİNİZ” yazması ile mi kalmıştı.
Merak ettik.
Girdik.
Hoş geldin tebessümleri, oturacak yer gösterme nezaketi, misafir oturmadan yerine oturmama,
Güler yüz, sıcak karşılama ve ikram…
Çıktık.
Geri geldik.
Vatandaş olarak bir soru soralım dedik.
Derler ya, tebdili kıyafet..
O türden…
Durum aynı..
Yok, rüya görmediğimize emindik.
Dışarıda çiseleyen yağmuru hissediyorduk.
Kırşehir müftülüğünde değişim rüzgârları, İzmir’in meltemi kadar hoş idi.
Sıcacık.
Son nokta demeden önce müftülükler aynı şemsiyenin altında olanlara değil, hizmetini yapmakla mükellef olduğu vatandaşını da kucaklasın.
Hatta bu yazıya vatandaşlar için de küçük bir yazı eklenseydi…
“Değerli vatandaşımız misafirimiz olarak hoş geldiniz” tarzı…demiştik.
Bunu hatırlamamıza sebep olan son dönemde görevlere atanan, aralarında yüksek lisans yapmış, birkaç üniversite diploması olan, sayısız kere KPSS'ye, DHBT'ye girmiş, yıllarca fahri KKÖ, vekil imam, vekil müezzinlik yapmış. SGK primlerine bakılacağı zaman yıllarca Diyanete gönülden hizmet etmiş kimselerden oluşan Diyanet Akademisi mezunlarının kendi aralarında yaptıkları sohbetlerde, bazı internet forum alanlarında rastlayınca yazıp, Ankara'yı uyarmak istediğimiz için aklımıza geldi.
*******
Makamlar geçicidir.
Müftülükte çalışan, müftülüklere bağlı olarak çalışanlar yani bütün din görevlileri aynı sektörün insanlarıdır.
Hepsi kendi ekmeği için çalışırken kimse kimsenin maaşına ortak olmazken birbirilerine karşı büyüklenme, kibirlenme ( kibir şeytanda ve takipçilerinde olur ) nedir.?
- Neden aranıza yeni katılanları kıskanıyor musunuz,
- Yakınlarımızın işine engel oldular, mı diyorsunuz
- Ortada bir rant var ona ortak olurlar mı diye korkuyorsunuz
- Gelen benden iyi olur da cemaat onu severse, değerim mi diye düşünüyorsunuz
- Müftülükte, camide gizli kapaklı iş çeviriyorsunuz da yeni gelen mi engel olur, farkına varır, işimden olurum, düşüncesi içinde misiniz.
Bunlar yoksa neden ezmeye kalkıyor, aşağılıyor, boğazlarını sıkıyorsunuz...
Neden mobing yapıyor. Öteliyorsunuz.
Bir din görevlisine yakışır mı.?
Bu durum zaman zaman camilerde de oluyor.
Kıdemli imam yeni gelen müezzine, kıdemli müezzin yeni gelen imama takar da takar.
Neden mobing yapıyor. Öteliyorsunuz.
Bir din görevlisine yakışır mı.?
Bu durum zaman zaman camilerde de oluyor.
Kıdemli imam yeni gelen müezzine, kıdemli müezzin yeni gelen imama takar da takar.
Ekseriyetle de olsa ilçedeki imamlar bir araya gelir, yeni gelen müftü ya da yardımcısına takar.
Sözde ilçe din görevlileri derneği altında toplanana kök salmış din görevlileri kendi istekleri doğrultusunda çalışmayan müftüye aba altından sopa göstererek " biz senin gibi çok müftü salladık" diyecek cüreti de bulurlar.
Neden, derdiniz ne.. Ortada ne var.
Herkes Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanı değil mi ?
Hepsi memur değil mi ?
Herkes kendi işine bakar, yeni gelenler acemi olarak görülse de, iki üç gün sonra alışır, gider..
Bir gün bir yerde karışılacaksınız, belki de hiç ümit etmediğiniz yerde..
Neden, derdiniz ne.. Ortada ne var.
Herkes Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanı değil mi ?
Hepsi memur değil mi ?
Herkes kendi işine bakar, yeni gelenler acemi olarak görülse de, iki üç gün sonra alışır, gider..
Bir gün bir yerde karışılacaksınız, belki de hiç ümit etmediğiniz yerde..
Belki de makam seviyesi de değişmiş olabilir. Ast iken üst olabilir. Dün sen amirken senin amirin olabilir.
Düşmez kalkmaz bir Allah..
Ne idi değil ne olacağım de..
Ve kalplerde kin bırakma, bulunduğun makamı zulüm makamı oldurma..
Kin gütmek Din görevlisine yakışmaz:
İnsan olmak din görevlisi olmaktan önce gelir.
Kin gütmek Din görevlisine yakışmaz:
İnsan olmak din görevlisi olmaktan önce gelir.
İnsan değilseniz siz bilirsiniz.
"Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner"
Erol Kara - @Dinierk için yazdı
"Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner"
Erol Kara - @Dinierk için yazdı
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız