Sitemizde aramak istediğiniz konuyu
                                      "

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

Kaybolan Bir Şeyi Bulan Müslüman Nasıl Davranır


Kaybolan Bir Şeyi Bulan Müslüman Nasıl Davranır

Başkalarının rızası olmadan mallarını ellerinden almak câiz olmadığı gibi kaybettikleri mal ya da eşyayı alıp sahiplenmek de câiz değildir.
Bir kimse bir yerde bir miktar para veya eşya bulsa onu sahibine vermek üzere alabilir. Ancak kendine mal edinmek üzere alması başkasının malını gasp etmek hükmündedir.
Bulunduğu yerde bırakıldığı takdirde telef olmasından korkulan bir şeyi sahibine vermek üzere almak vâcip; telef olmayacak şeyleri almak ise mubahtır. Bir kimse bulduğu bir şeyi alırken, onu sahibine teslim etmek üzere aldığına çevresindekileri şahit tutar. Bulunan eşyanın sahibi çıkar ve onun kendisine ait olduğunu ispat ederse eşyayı ona teslim eder (Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi‘, 6/200-201).
Buluntu eşya, onu sahibine vermek üzere alanın yanında emanet durumundadır. Bir kusuru olmaksızın bu mal kaybolsa veya telef olsa, sahibi çıktığında bedelini ona ödemekle yükümlü olmaz (İbn Nüceym, el-Bahr, 5/162, 163).
Buluntu eşyayı elinde bulunduran kimse bunu malın değerine göre uygun görülen bir süre ilan eder ve bekler. Sahibi çıkmazsa o malı yoksul kimselere sahibi adına tasadduk eder; kendisi muhtaç ise ondan istifade edebilir. Ancak daha sonra sahibinin çıkması hâlinde bedelini öder. Sahibinin aramayacağı düşük değerli şeyler ise beklemeye gerek kalmaksızın ihtiyaç sahiplerine verilebilir; bulanın ihtiyacı varsa o da kullanabilir (Serahsî, el-Mebsût, 11/2-3). Din İşleri Yüksek Kurulu

***********
Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
Bir Müslümanın yitirdiği buluntu mal, (bulanın elinde) bir ateş korudur.” (Buhârî, Lukata, 1)
Hz. Peygamber, bulunan malın ilân edilmesini, sahibinin araştırılmasını ve korunmaya alınmasını istemekle,4 o malın, bulan yanında bir emanet gibi muhafaza edilerek zayi edilmemesi ve sahibine en kısa zamanda ulaştırılması amacını gütmüştür. Bu yüzden, “Yâ Resûlallah! Kaybolmuş bir koyun buldum ne yapayım?” diyen sahâbîye, “Onu al, sahibi gelinceye kadar yanında muhafaza et!”  buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz bulunan bir eşyanın bir sene ilân edilmesini, şayet sahibi gelmezse ondan istifade edilebileceğini, yine de bu eşyanın bir emanet olduğunu, dolayısıyla sahibinin gelmesi durumunda iade edilmesi gerektiğini belirtmiştir.6
Burada, yitik malı bulan kişinin hassas davranması gereken husus, malın, sahibi olduğunu iddia eden kişiye gerçekten ait olup olmadığını tespit etmektir. Bunun için de bulduğu şeyin özelliklerini iyi tespit edip bunları malın sahibi olduğunu iddia eden kimselere sorması gerekir. Bu uygulama, hem buluntunun kendi malına karışmasını önleyen hem de yitik mal sahibinin hakkını koruyan bir tedbirdir. Çünkü hakkı olmadığı şeyi sahiplenmede bir sakınca görmeyen, haram kazançtan sakınma duyarlılığı olmayan kötü niyetli insanların bu durumu istismar etmeleri mümkündür. Bunun neticesinde malı kaybedenin de, bulan kişinin de zarara uğraması muhtemeldir. 
Bundan dolayı Resûl-i Ekrem buluntu malın güvence altına alınmasını istediği gibi, onun herkese verilmesini de uygun bulmamıştır. İçinde yüz dinar olan bir keseyi bulan Übey b. Kâ'b, Peygamberimize başvurmuş, o da bir yıl ilân etmesini söylemişti. Übey bir yıl ilân etmiş, ancak sahibi çıkmamıştı. Hz. Peygamber'e tekrar gelmiş, o (sav), bir yıl daha ilân etmesini söylemişti. Üçüncü kez gelince ona şöyle demişti: 
“Bulduğun paranın kesesini, sayısını ve kesenin ağız bağını iyi koru. Sahibi gelir (de bunları doğru haber verir) ise keseyi ona ver, gelmezse ondan yararlan!” 
Konuyla ilgili hadislerin bir kısmında ise ilânın bir yıl yapılması gerektiği, bir yılın sonunda sahibi bulunmayan malın kullanılabileceği, fakat üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin asıl sahibi geldiğinde, buluntunun veya bedelinin kendisine verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Peygamberimiz, “Kim yitik bir mal bulursa derhâl (onu emanetine aldığına dair) güvenilir bir veya iki kişiyi şahit tutsun. Bulduğunu gizleyip saklamasın. Sahibini bulursa derhâl ona teslim etsin. Sahibini bulamazsa bu, Allah'ın dilediği kimseye verdiği bir maldır.”  buyurmaktadır. 
Başka bir hadiste ise bir yılın sonunda sahibi bulunamadığı için satılan bir malın, sahibi geldiğinde mümkünse iade edilmesini, değilse bedelinin sahibine verilmesini istemekte ve şöyle buyurmaktadır: 
Başka bir hadiste ise bir yılın sonunda sahibi bulunamadığı için satılan bir malın, sahibi geldiğinde mümkünse iade edilmesini, değilse bedelinin sahibine verilmesini istemekte ve şöyle buyurmaktadır: 
“Bir kimse, malını birisinin yanında bulursa onu almaya (herkesten daha fazla) hakkı vardır. Malı satın alan da (parasını) satıcıdan alır.” 
Peygamber Efendimiz bu uygulamayı kendi aile efradına da tavsiye etmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî'nin anlattığına göre Hz. Ali yolda yürürken bir dinar görür ve onu eşi Hz. Fâtıma'ya verir. Hz. Fâtıma da bunu harcamanın haram olup olmadığını öğrenmek için babasına sorar. Allah Resûlü, onun Allah'ın bir rızkı olduğunu söyler. Bunun üzerine Hz. Fâtıma bu parayla satın aldığı bazı şeylerle yemek pişirir. Peygamberimiz de onlarla beraber bu yemekten yer. Daha sonra kaybolan parasını soruşturan bir kadın gelir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Ey Ali! Kadına dinarı geri ver!” buyurur. Bunun üzerine Hz. Ali hiç vakit kaybetmeden kadına parasını geri öder. 
Sehl b. Sa'd'ın aktardığı bir başka rivayete göre ise Hz. Ali yerde bir altın para bulmuştu. Evde çocukları açlıktan ağlaşmaktaydı. Hemen gidip onunla biraz un, biraz da et satın aldı. O altını da kasaba rehin olarak bıraktı. Hz. Fâtıma unla hamur açtı, ateşe tencereyi koydu, et ve ekmeği pişirdi. Peygamber Efendimizi de davet ettiler. Hz. Fâtıma olanları babasına anlattı. Ona bunu helâl görüp görmediğini sordular. Efendimiz de, “Allah'ın adıyla yiyin.” buyurdu. 
Beraberce oturup yemek yerken, evin önünde, “Allah aşkına, İslâm aşkına!” diyerek iki gözü iki çeşme, kaybettiği altınını arayan bir delikanlı belirdi. Allah Resûlü, bu delikanlıyı çağırdı. Efendimiz onun çarşıda parasını düşürdüğünü öğrenir öğrenmez Hz. Ali'yi kasaba gönderdi ve rehin tuttuğu altın parayı geri göndermesini, etin parasını kendisinin ödeyeceğini söyledi. Bunun üzerine kasap altın parayı gönderdi, Allah Resûlü de delikanlıya altınını verdi.
Ancak Hz. Peygamber, muhafaza etme arzusu dışında buluntu malın alınmasını uygun görmemiş, onun sorumluluğunun ağır olduğunu bildirmiştir. 
Rahmet Peygamberi buluntu mal ile ilgili ortaya çıkabilecek ihtilâfları önlemek için şahit tutulmasını da tavsiye etmiştir. Mal sahibini mağdur etmemek ve yitik malı bulan kimseyle aralarında doğabilecek tartışmaların önüne geçme adına başka insanların tanık tutulması güzel bir çözüm yoluydu. Hz. Peygamber, “Kim yitik bir mal bulursa, (onu emanetine aldığına dair) güvenilir bir veya iki kişiyi şahit tutsun. Bulduğunu gizleyip saklamasın. Sahibini bulursa derhâl ona teslim etsin. Sahibini bulamazsa bu, Allah'ın dilediği kimseye verdiği bir maldır.”  buyurarak, buluntu konusunda şahit tutularak sorumluluğun paylaşılmasını istemiştir.
Bulunan bir malı sahibine teslim etmenin ve bunun için çaba göstermenin takdir edilmesi gereken bir erdem olduğunda şüphe yoktur. İnsanî değerlerin erozyona uğradığı, haram kazançtan uzak kalmanın, başkalarının mallarını ve haklarını gözetmenin fazla önemsenmediği, üstelik hırsızlıkların, gaspların ve kapkaç olaylarının sıkça yaşandığı günümüz dünyasında böyle bir erdeme sahip olmanın daha da önemli hâle geldiği şüphesizdir. 
Kendisi için istediğini, mümin kardeşi için de isteme24 inanç ve bilinci ile yaşaması beklenen Müslüman, kendi malını koruyup kolladığı kadar kardeşlerinin mallarını da koruyacaktır. Kendi yitiğini bulduğunda ne denli sevinirse, başkalarının yitiğini sahiplerine kazandırarak onları da sevindirecektir. Aslında İslâm'daki “kul hakkı”, “emek”, “alın teri”, “helâl kazanç” gibi kavramlar ve bunlara dayalı temel ilkeler, buluntu karşısındaki tavrın ne kadar İslâmî ve de insanî bir sorumluluk olduğunu ortaya koymaya yetmektedir.

Alıntıdır

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*