
Özür hâli ne demektir ve özür sahibi kimse ne zaman abdest alır?
“Bir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep, mazeret” gibi anlamlara gelen özür, iki ayette ("Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme! Bu takdirde hakikaten benden yana mazeretin sonuna ulaşmış olursun” dedi." Kehf 76, "Mazereti ortadan kaldırmak" Mürselat 6) yer almaktadır.
Fıkıhta “özür” terimi, “dinen veya hukuken meşru sayılan mazeret” anlamında kullanılır. Fıkıhta özür kavramının en çok kullanıldığı konuların başında, sürekli devam eden abdest bozucu hâller gelir.
İdrar veya dışkısını tutamayan, sürekli yellenen, burnu veya vücudundaki yarası sürekli kanayan, devamlı kusan, vücudundan irin, iltihap akan kişi, âdet veya lohusalık dışında bir hastalık sebebiyle kanı veya akıntısı durmayan kadın vb. özür sahibi sayılır ve abdest konusunda özel hükümlere tâbi olur. Bazı böbrek rahatsızlıklarında olduğu gibi, tıbbî cihazlara bağlı olarak tedavileri yapılan hastalar da tedavileri süresince, abdesti bozan ve süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıklara özür, böyle bir özrü olan kimselere de özür sahibi denir. (Kâsânî, Bedâ’i, 1/28, 29; Merğînânî, el-Hidâye, 1/34; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 1/305)
Bir kimsenin ibadet konusunda özür sahibi sayılabilmesi için özrünün, bir namaz vakti içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bile kesilmemesi ve her namaz vaktinde en az bir defa tekrarlaması gerekir. Özür hâli, sebebin tam bir namaz vakti süresince kesilmesiyle ortadan kalkar. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 1/305-306)
Özür sahibi kimse Hanefî mezhebine göre her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) özür sahibi bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir. (Buhârî, Vudû’, 63 [228]) Özür sahibi, özrü dışında abdesti bozan farklı bir durum meydana gelmedikçe, vakit içinde aldığı abdestle dilediği kadar farz, vâcip, sünnet, kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir ve Mushaf’a dokunabilir. (Merğînânî, el-Hidâye, 1/34) Ancak özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.
Özür sahibi kimsenin abdesti özür hâli dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur. (Kâsânî, Bedâ’i, 1/28) Mesela idrarını tutamayan ve bu sebeple özür sahibi sayılan kimsenin, burnunun kanamasıyla veya yellenmesiyle abdesti bozulur.
Şeytan insanı ibadetten uzaklaştırmak için, ona vesvese verir; böylece insan yellendiği vehmine kapılarak abdestinin bozulduğunu düşünür ve abdestini tekrar almak ister. Oysa abdesti bozulmamıştır. Hadis-i şerifte; “Abdest almak ancak hadesten veya koku ve sesi olan yellenmeden dolayıdır”(Tirmizi) buyrulmuştur. Fakat kesin bir şekilde yellendiğini bildiği hâlde, “sesini ve kokusunu almadım” deyip abdest almamak da tehlikelidir.
Özür sahibi kimsenin abdesti özür hâli dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur. (Kâsânî, Bedâ’i, 1/28) Mesela idrarını tutamayan ve bu sebeple özür sahibi sayılan kimsenin, burnunun kanamasıyla veya yellenmesiyle abdesti bozulur.
Şeytan insanı ibadetten uzaklaştırmak için, ona vesvese verir; böylece insan yellendiği vehmine kapılarak abdestinin bozulduğunu düşünür ve abdestini tekrar almak ister. Oysa abdesti bozulmamıştır. Hadis-i şerifte; “Abdest almak ancak hadesten veya koku ve sesi olan yellenmeden dolayıdır”(Tirmizi) buyrulmuştur. Fakat kesin bir şekilde yellendiğini bildiği hâlde, “sesini ve kokusunu almadım” deyip abdest almamak da tehlikelidir.
Özürlü bir kimse; özrün bedendeki çıkış yerine sargı sarmak gibi yollarla özrün ortaya çıkmasına engel olursa, artık özürlü olma hükmü dışına çıkar. Dinimiz, özür sahipleri hakkında her türlü kolaylığı göstermiştir. Sargı ve mestler üzerine mesh etmek ve su bulamayan için teyemmüm abdesti bunlar arasındadır.
İmam Şâfiî’ye göre özür sahibi kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her farz namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Zira onun abdesti kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Bu abdest ile dilediği kadar nâfile namaz kılabilir. (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 1/282)
Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur. (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, 1/41; Desûkî, Hâşiye, 1/114-118)
Bir kimsede bulunan özür hâlinin, kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması durumunda Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.
Din İşleri Yüksek Kurulu ve sair kaynaklar
Soru : Engelli ve abdest alamayan bir kadın var. Bazen çocuklarına abdest almasında yardım etmelerini söylüyor ama onlar bunu yapmıyorlar, bu yüzden abdest almadan namaz kılmaktan başka çaresi kalmıyor. Bunun hükmü nedir?
İmam Şâfiî’ye göre özür sahibi kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her farz namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Zira onun abdesti kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Bu abdest ile dilediği kadar nâfile namaz kılabilir. (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, 1/282)
Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur. (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, 1/41; Desûkî, Hâşiye, 1/114-118)
Bir kimsede bulunan özür hâlinin, kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması durumunda Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.
Din İşleri Yüksek Kurulu ve sair kaynaklar
******
Cevap : Çocukların annelerine temizlik konusunda yardımcı olmaları farzdır. Çünkü bu, annelerinin hakkı ve onların da görevidir. Bunu yapmamak, büyük günahların en büyüğü olan annelerine isyan etmek anlamına gelir. Bu günahlarından dolayı Allah'ın onlara hemen azap vermesi korkusu vardır.
Hasta bir kimse abdest almaya güç yetiremez ve kendisine yardım edecek birini, hatta ücretini bile karşılayamazsa teyemmüm etmelidir. Kendisi abdest alamayan hasta bir kimse, uygun bir ücret karşılığında kendisine abdest aldıracak veya gusül yaptıracak birini bulabilir ve bunu yapmaya gücü yeterse, bunu yapmalıdır. Çünkü bu durumda abdest almak, sağlıklı olan herkes gibi onun da üzerine farz olur.
Hasta bir kimse abdest almaya güç yetiremez ve kendisine yardım edecek birini, hatta ücretini bile karşılayamazsa teyemmüm etmelidir. Kendisi abdest alamayan hasta bir kimse, uygun bir ücret karşılığında kendisine abdest aldıracak veya gusül yaptıracak birini bulabilir ve bunu yapmaya gücü yeterse, bunu yapmalıdır. Çünkü bu durumda abdest almak, sağlıklı olan herkes gibi onun da üzerine farz olur.
Üzerinde toz varsa, üzerinde yattığı yatağın üzerinden teyemmüm alabileceği gibi, yanında içinde kum veya toz bulunan bir kap bulundurarak da teyemmüm edebilir. Teyemmüm sonrasında namazını kılabilir.
Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Eğer hasta olursanız veya yolculukta bulunursanız, yahut içinizden biri abdest almaktan gelmişse, yahut kadınlara temas etmişseniz ve su bulamamışsanız, o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin." [Maide 5/6].
Önemli not : Duvar, ister taş ister tuğla olsun, "temiz toprak"tan yapılmışsa, teyemmüm için kullanmak caizdir. Ancak duvar tahtayla kaplanmış veya boyanmışsa, üzerinde toz varsa teyemmüm için kullanılabilir ve bunda bir sakınca yoktur. Toprakla teyemmüm eden kimse gibi olur. Ancak üzerinde toz yoksa, "toprak" kapsamına girmez ve teyemmüm için kullanılamaz.
Önemli not : Duvar, ister taş ister tuğla olsun, "temiz toprak"tan yapılmışsa, teyemmüm için kullanmak caizdir. Ancak duvar tahtayla kaplanmış veya boyanmışsa, üzerinde toz varsa teyemmüm için kullanılabilir ve bunda bir sakınca yoktur. Toprakla teyemmüm eden kimse gibi olur. Ancak üzerinde toz yoksa, "toprak" kapsamına girmez ve teyemmüm için kullanılamaz.
Hanefi âlimleri, abdest alamayan, teyemmüm yapma imkanı bulunmayan kimsenin namaz kılmaması gerektiğini, ancak vakit namazını kılanları taklit ederek, vakit namazına saygı göstermesi gerektiğini, daha sonra suya veya toprağa (teyemmüm için) ulaştığında namazını iade etmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Malikî âlimleri ise, ne namaz kılmasının ne de namazı iade etmesinin doğru olmadığı görüşündedirler. Şafiî fakihleri ise, emniyet için namaz kılıp sonra namazı iade etmesi gerektiği görüşündedirler. Hanbelî fakihleri ise, namazı kılıp sonra (su veya teyemmüm imkânı ortaya çıktığında) iade etmemesi gerektiği görüşündedirler.
“Allah hiç kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemez.” [Bakara 2:286]
“Öyleyse Allah’a karşı sorumluluğunuzu koruyun ve gücünüz yettiğince O’ndan korkun.” [et-Teğabün 64:16].
Ve en iyisini Allah bilir.
“Öyleyse Allah’a karşı sorumluluğunuzu koruyun ve gücünüz yettiğince O’ndan korkun.” [et-Teğabün 64:16].
Ve en iyisini Allah bilir.




Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız