Aile bağlarının en sıkı olduğu bilinen Türk aile yapısı büyük bir zelzelenin artçı sarsıntıları ile sallanırken insanlar evlenmekten, aile kurmaktan korkar oldu. Evlenecek olanların ne kadar süreli evli kalacağı artık iddia yarışmalarına konu olur duruma girerken hem nafakamı alırım hem hayatı mı yaşarım ilkesin içinde sokağa çıkan kadınların huzur ortamından uzaklaştıklarını bilmedikleri gafletleri varsa çocukların tüm yaşamına fatura edilmektedir.
Bugün nikah yarın mahkeme gelsin nafaka kör zihniyeti ile evlenenler, zinanın ayyuka çıkması, kadın ve erkeğin birbirine güvenmemesi ve bu ahlaksız yaşamın gözlemcisi olan aileyi kurtarma gayesi içinde bulunan büyüklerin gayretleri de ne yazık ki bir işe yaramamaktadır.
Kadınlar gelecek neslin anaları olması gereken, olurken de cennetin merkezi olan kadınlar bu değerlerini kaybetmeye başladı. Cennet annelerin ayakları altındadır hadisi şerifi bile bugünün gençleri için bir anlam ifade etmemeye, cennetin merkezinde olmak için çocuk sahibi olmaktan imtina eden kadınlar, çocuklarını sokağa atmakta bir beis görmeyen anneler ve mahkeme kararı ile eve hasret yaşayan erkekler girdapta sürüklenip yokluk ve hiçlik aleminde tutunmaya çalışıyorlar.
Oysa eskiden öyle mi idi.
Önce kendi akrabalarınızda araştırın. Duvakla gönderilip kefenle çıkılacak tarzda yolcu edilen genç kızlar. Bir yastıkta kocamak üzere kullanılacak olan ilmek ilmek nakış nakış yapılan yastıklar. Kocasının dizinin dibinden ayrılmamak üzere eşikten içeri giren kadınlar. Namusum diyerek kadınına sarılan, sahip çıkan erkekler. Yemesi, içmesi bir olan eşler. Birbiri için gözyaşı döken karı kocalar.. Kocasından izinsiz kapı dışarı çıkamayan kadınlar. Evine azık getirmek için çabalayan, akşam evine dönünce kapıda karşılayan bir çift gözün hayalini yaşayan kocalar. Çocukları için yaşayan anne babalar.
Tarih olmaya başladı. Aile düşmanı çevreler tarafından. Oysa Müslüman kadın böyle mi idi. Müslüman aile böyle mi idi. Müslüman koca böyle mi idi.
Sadece bir örnek vereceğiz.
Kadının , ailenin nereden nereye geldiğini bilmeniz için. Farkı görün.
Bir kadın düşünün. Genç ve güzel. Hatta görenin aklını başından alacak kadar güzel bir kadın düşünün. Bu kadın eşiniz olsun. Hatta bir de bununla beraber yanında evladınız olsun. Bu kadın bir anne. Evladı kucağında..Bebek daha.. Sizin için kıymetli ve sevdiğiniz bir eşinizi ve bebeği ile, sizin yavrunuzla birlikte bir sözünüzle bir çölün ortasında kalmasına razı edebilir misiniz.?
Çok zor.
Duyanlar size deli der, eşinize bunu kabul ettiremezsiniz. Hatta bir bakmışssınız eşinizin ailesi silahlanmış geliverir. Bu da yetmez konu komşu. Bu da yetmez emniyet güçleri. Hata gazeteciler.
Deli diye sizi yaftalarlar. Deli diye götürüler.
Bir koca. eşine kalk gidelim diyor ve uzun süren bir yolculuktan sonra çölün ortasına bırakıyor.
Kadın suskun. Kadın sessiz. Kadın mülayim.Kadın kocasına güveniyor ve itaatkar.
"Sizi burada bırakacağım" diyor.Yanlarına az bir azık ve bir miktar su koyuyor.
Bunlarla yetinin, diyor.
Kadıncağız rıza gösteriyor. Adam,koca, baba "Buradan bir yolcu geçerse ondan azık temin edin" diyor. Koskocaman çöl. Kuş uçmaz kervan geçmez tarzda bir yer..
Sözünü ettiğimiz kişi Hazreti İbrahim Aleyhisselam.
Yanındaki kadın Hacer annemiz ( Allah ondan razı olsun)
Ve kucaktaki bebek Hazreti İsmail aleyhisselam.
Hacer annemiz, o kutlu kadın kendilerini bırakıp giden peygamberin ardından seslendi.
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?"
Sorusu cevapsız kaldı.Hacer annemiz son kez sordu.
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi.
Hz. İbrahim bunun üzerine "Evet" dedi..
Kadın: "Öyleyse (Rabbimiz bizi korur), bizi burada perişan etmez" dedi, Kalakaldı, olduğu yerde.
Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Belki içinde ifade edilemeyecek düşüncelere rağmen. Fazla düşünmedi. Zira kendisine "Halilim" diyen yaratanı Allah c.c öyle emretmişti. O da eşi ve çocuğuna bir zarar gelmeyeceğinden emin olarak yoluna devam etti ve şu duaları yaptı:
Allah c.c Hazreti İbrahim aleyhisselamın yaptığı duayı Kuran-ı Kerim'deki İbrahim süresinin 37. ayetinde şöyle bildiriyor.
«Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.» (İbrahim, 14/37)
Duadan öğrendiğimiz şekliyle, ekin ekilmeyen, ziraat yapılmayan, kimsenin gelip yerleşmemiş olduğu ıssız bir çölün ortası. Bugün Arabistan'a gidip görenler bilir. Arabistan toprakları çöl olmasına rağmen yanmış taşlarla doludur.Bir çeşit yanardağ patlamasına uğramış taş yığınları vardır.
Bugünle kıyaslanamayacak kadar önemli bir olaydan bahsettik. İtaat ve Allah korkusunun yer ettiği iki gönülün hikayesi.
Allah mı emretti. Evet. Öyleyse Rabbim bizi korur.
Rabbim, Namazı dosdoğru kılsınlar diye onları sana emanet ettim.
Allaha itaat ve güven. Namazı dosdoğru kılmak.İstenen bu. Kulluk etmek.Biliyordu ki, Hazreti İbrahim. Allah kendisine kulluk edenleri asla yüzsütü bırakmaz.Bunu biliyordu.
Dünyevi işlerle meşgul olmasınlar diye, kuru, kurak verimsiz topraklarda sadece Allaha kulşluk etsin, başka şeylerle meşgul olmasınlar diye bırakılmışlar.
Ayet bunu anlatıyor.
Bugün bizler, Allah'ı ve emirlerini unuttuk. Rızkın Allah'tan olduğunu unutup mal istiflemeye başladık. karımızı, kızımızı, çocuklarımızı dünya malı istifleyeceğiz diye işe dünya oyalamasına ittik.
Katımız, malımız, mülkümüz makamımız olsun, diye.. Kışlığımız, yazlığımız son model arabamız olsun diye aile saadetini sokağa attık. Çocuklarımızı sokağa attık.Karılarımızı sokağa attık. Kocalarımızı karılarımızı mal biriktirmek için dışladık. Mukayeselere başladık
Sonuç, kocaman bir heyelan, erozyon, felaket.
Erol Kara - @Dinierk için yazdı
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız