Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

Vaizlik, Avazı Çıktığı Bağırmakla Yapılmaz


Diyanet İşleri Başkanlığı emriyle genelde cuma namazı öncesi ve dini özle gün ve gecelerde yapılan irşad çalışmaları camilerimizin süsü oldu. İnsanlar en azından biliyor ya da bilmiyor bilgileri tazeledi, yeni bilgiler öğrendi.

İrşad çalışmalarının vaz geçilmez bir çalışma olarak tüm camilere yaygınlaştırılması gerekir.
İnsanlarımız hayatın akış içerisinde vakit ayıramadığı dini konulara en azından camiye geldiklerinde denk gelerek bir kaç konu hakkında bilgi sahibi olması, İslam'ı daha iyi anlamasına vesile olacak konuları öğrenmesi günümüz şartlarında olmazsa olmazlardandır
Tabii, vaaz vermek, insanları irşad etmekte önüne gelenin değil liyakat sahibi kişilerin elinden olması gerekir.
Vaaz vermek bir sanattır.
Vaaz vermek her kişini işi değil er kişinin işidir. Anlattıkça yaşamalı, yaşadığı şekilde anlatmalı, damarlara, gönüllere dini bir güzel aşılamalı.
Ne var ki aile şirketine dönen camilerimizde nedense hatırla gönülle kürsülere çıkartılan vaiz ehliyet olmayan kişilerin kürsüleri de işgal etmesi asla olmamalıdır.
Geçtiğimiz günlerde vaaz kürsüsüne çıkan bir din görevlisi avurtları patlayacak gibi, aort damarı çatlayacak gibi son ses, cami küçük önünde mikrofon olduğu halde bağırıyor. Adeta kavga ediyor. Adeta bağıra bağıra birilerini sindirecek gibi. Camiye gelen her kişi bu bağırtının sebebini ararken sesin kürsüden geldiğini görünce şaşırıyor.
Oysa Lokman süresi ondokuzncu ayette Allah c.c "Yürüyüşünde tabii ol ve sesini yükseltme; seslerin en çirkini şüphesiz eşek sesidir" diye buyurmaktadır.
Cami cemaatini bağıra çağıra sindireceğini zanneden kişinin bu ayetten habersiz olması imkansız desek de, biliyoruz ki bir çok din görevlisi ayetlere fazla aldırmaz, bildiğini okur.
Teravih öncesi günün yorgunluğu ile camiye gelmiş cemaate mikrofon destekli yüksek debiden haykırmak hoş olmadığı gibi adeta bir çirkinlik olarak görülmektedir.
Bunun yanı sıra vaaz veren kişinin ilmi bilgilerinin çok iyi olması gerektiği kaçınılmazdır. Oradan buradan duyduğu slogan cümlelerle vaaz vermek cehaleti de ortaya koyar.
Her Müslüman bilir ki, Allah c.c. hiç bir şeye muhtaç değil herkes, her yaratılmış ona muhtaçtır. (İhlas süresi) ..
Adam kalmış, slogan haline gelmiş "Bugün Allah için ne yaptın" sözünü konunun ortasına yerleştirmiş. Cemaate bunu soruyor. "Her akşam yattığında Allah için ne yaptığını sorgula"
Behey adam, hiç kimse Allah için bir şey yapmaz, yapamaz, gücü yetmez.
Ve Allah bunu zaten bildiriyor.
Oysa, dese ki, "Allah'ın rızasını kazanmak için ne yaptın. Günahlarınızın affı için ne yaptın. Hesabını kitabını yaptın mı" gibi sorular sorsa daha şık olur.
Dikkat çeken konuşması bu değil. Cemaate hitaben dediği "18 yaşından bu yana tevbe etseydiniz bugün günahınız olmadan yaşardınız" sözleri vardı ki, iyice cehaleti ortaya koyuyordu. Zira, günahsız hiçbir insan olmaz. Buna imkan yok. Peygamberlerin bile günah işlediği bilinmesine rağmen , ( ancak onların günah işlemesi kullarına örnek olması amacıyladır ve ismet sıfatlarıyla günahkar olmaktan münezzehtir) herhangi bir insan nasıl günahsız yaşar. Allah c.c günahları affeden (et-tevvab) dır. Eğer insanlar günah işlemeseydi Allah c.c'nın bu özelliği olmazdı.
Bununla birlikte Sevgili Peygamberimizin; “Eğer siz günah işlememiş olsaydınız Allah sizi yok eder, başka bir kavim getirir, onlar günah işlerler, günahlarının bağışlanmasını Allah'tan isterler, Allah da onları bağışlar.” (Müslim, Tevbe, 11, [2106]) dediği bilinmektedir.
Nasıl bir din görevlisi kalkar da, "siz tevbe etseydiniz günahsız olurdunuz", diyebilir. Tartışılmaz mı?. Hatta o kişiye diyebiliriz ki, bir insan ne kadar muttaki olursa olsun, ne kadar evliya mertebesine ulaşırsa ulaşsın günahkardır. Günahkar olan bir daha geriye dönüp o günahı işlemeyeceğine söz verir vbe Allah'tan af dilerse Allah c.c isterse o kulu affeder. Affedeceğine dair de sözü , vaadi vardır.
Zaten aynı şahsın geçmiş günlerde , "sen infakta bulun, iyilikte bulun, iyi ol.. İbadet yapmasan da cennete girersin" dediği akıllardadır.
Yine kürsüye çıkan bir başka emekli bir din görevlisi, peygamber efendimizin (aleyhisselam) buyurduğu 'Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildigim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!'' (Tirmizi, Daavat 110, (3539)) şeklindeki hadisi şerifteki olayı anlatırken buradaki "burnu sürtülsün" deyimini "secdeye varsın" şeklinde ifade etmez mi, bu ne yahu diyebilirsiniz.
Bir başka cami imamı da yine vaazda ne Kuran-ı kerim'de ne Hadisi Şeriflerde olmamasına rağmen "cehenneme giren cezasını çektikten sonra cennete girecektir" demesi yok mu, cehaletin bir başka yüzü. yahu Kuran-ı kerim'de 40 küsür yerde "cehennemlikler cehennemdedir" der, cennete geri dönüleceğinden söz edilmez. Sen bunu nasıl ifade edersin. Nereden öğrendin. Cevabı yok.
Kürsüye çıkan her kişinin doğru söylemediğini, yanılabileceğini unutmamak gerekir.
Ancak, vaiz özelliklerini taşımayanların da ister Diyanet görevlisi olsun, ister bir başka cemaat mensubu olsun kürsüye çıkartmamak gerekir. Bu işte hatır gönül olmaz.
Bugün maaşlı olarak Diyanet'in atadığı vaizlerde iman, itikat eksikliği, yasalarla sınırlandırılmış konuları, sürekli konu ettikleri "infak edelim, hayır yapalım" nidalarını artık ezberledik. Sanki koskoca ilahiyat ilminde konu yok..
"Yardım et, namaz kıl, para ver, dargınsan barış.camiye yardım et..oruç tut, zekat ver, Vakıf hayrınızı bekler"
Allah'ın kitabında, Resullulahın (as) sözlerinde, fıkıh alimlerinin, mezhep imamlarının, itikat imamlarının ciltler dolusu bilgilerinden seçe seçe bunları seç.
Bir de emekli olduktan sonra coşan vaiz ve imamları da artık biliyoruz. Bunlar iş korkusu olmadığı için yıllarca söylemek istediklerini artık söyleyebiliyor.
Pekala iyi bir vaiz nasıl olmalıdır, diyelim ve yazımızı noktalayalım..
"Vaiz" “ Ey iman edenler; Niçin yapmadığınız şeyleri söylersiniz” (Saff-2) ayetinin tesirinin üzerinde tecelli ettiği kişidir. O yapmadığı bir şeyi nasihat edemeyeceği gibi yaptığı şeyleri de ulu orta anlatamaz

  • Her şeyden önce ihlaslı olmalı, söylediğini vicdanına duyurmalı, riyadan uzak olarak ifa ettiği vazifeyi namus borcu bilmelidir.
  • Bir kere Kuranı kerim ve ilmihal bilgileri yönünden donanımlı olmalıdır
  • Vaazda tek bir konuya değinmeli ve fazla ayrıntıya girmeden insanlara faydalı olacak şeyler sunmalıdır.
  • İnsanların nabzını elinde tutmalıdır.  Dili iyi kullanmalı, konuya uygun düşen şiir menkıbe ve hatıralarla vaazını canlı tutmalıdır.
  • Siyasetten uzak durmalıdır.
  • Cemaati ikna etmesini bilmeli. Geçmişe kimseyi döndüremeyeceğine göre günü İslama uygun nasıl yaşanır, onları anlatmalı.
  • Allah Rasulü''nün makamında olduğu bilincinde olmalı ve anlattıklarıyla öncelikle kendisi heyecan yaşamalıdır. Heyecan duymuyorsa söyledikleri fazla etkili olmayacaktır.
  • Bağırıp çağırma üslubuyla konuşmamalı, sohbet ve nasihat edasıyla anlatmalıdır.
  • Günceli takip etmeli ve her seviyeden insana günlük hayatında rehber olacak taze bilgiler sunmalıdır.
  • Camiye en sonunda gelenleri de hesaba katarak, vaazını birkaç cümlelik özetle bitirmeli ve bu günkü şartlarda vakti asla geçirmemelidir.
  • Ezan okunurken vaaza devam etmek çirkinliğinden mutlaka vaz geçmelidir. Cemaati ezan dinlemeye alıştırmalıdır. Ezanı bastıracak gibi sesi yükseltmemelidir.
  • Çok yanlış bilgileri ve hadis olduğunu sandığı sözleri din diye anlatma.
Erol Kara - @Dinierk

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*