Ne kadar ünlü bir kişilik desek de bu alimi yetiştiren bir hocası olduğunu pek düşünmemişizdir. Oysa, her insan talebedir,öğrencidir. İlk öğretmenler anne babalardır ancak öğretmen denince aklımıza okulda bize ilmi, fenni dersleri öğretenler gelir.
Her neyse diyelim ve İstanbul'un bir semtine adını vermiş olan büyük zatlardan Vefâ, İbnülvefâ, İbn Vefâ, Vefâzâde, Ebü’l-Vefâ gibi lakaplarla anılan Şeyh Vefa Konevi (Muslihuddin Mustafa b. Ahmed) hazretlerinin hocasından bahsedelim. Yani mürşidinden..Kendisi Sühreverdi Tarikatının Zeyniyye kolunu Türkiye’ye getiren ve gönülleri feth eden bir veli olarak bilinmektedir.
Abdüllatif Kudsi hazretleri..
Diyanet İşleri Başkanlığı İslam Ansiklopedisinde "Zeyniyye tarikatını Anadolu’ya getiren âlim ve sûfî" diye söz edilen .Abdüllatif Kudsi hazretlerinin tam adı "Abdüllatîf b. Abdirrahmân b. Ahmed el-Kudsî" olup doğum tarihi olarak kesin bir kayda rastlanmasa da 786’da (1384) Kudüs’te doğduğu sanılmaktadır. Ölüm tarihi ise hicri 856 miladı 1452 kaydı düşülmüştür. Abdüllatif Efendi, Buhara’dan gelen bir zat olup Kudüs üzerinden Bursa’ya geldiği için kendisine, Kudüslü anlamında “Kudsi” lakabı verilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı İslam Ansiklopedisinde "Zeyniyye tarikatını Anadolu’ya getiren âlim ve sûfî" diye söz edilen .Abdüllatif Kudsi hazretlerinin tam adı "Abdüllatîf b. Abdirrahmân b. Ahmed el-Kudsî" olup doğum tarihi olarak kesin bir kayda rastlanmasa da 786’da (1384) Kudüs’te doğduğu sanılmaktadır. Ölüm tarihi ise hicri 856 miladı 1452 kaydı düşülmüştür. Abdüllatif Efendi, Buhara’dan gelen bir zat olup Kudüs üzerinden Bursa’ya geldiği için kendisine, Kudüslü anlamında “Kudsi” lakabı verilmiştir.
Ansiklopedide hazretler hakkında şunlar yazılmış ". İbn Ganm ve İbn Benâne diye meşhur olan bir ailenin oğludur. Önce “zâhirî ilimler”i öğrendi. Daha sonra tasavvufa ilgi duydu ve devrin meşhur sûfîlerinden Şeyh Abdülazîz’e intisap ederek ondan icâzet aldı. Hacca giderken Kudüs’e uğrayan Zeyniyye tarikatının kurucusu Zeynüddîn el-Hâfî’yi evinde misafir ederek sohbetlerinden faydalandı. Onunla birlikte hacca gitmeyi çok istediyse de annesi rahatsız olduğu için mürşidi izin vermedi; ancak hac dönüşü kendisini Horasan’a götürebileceğini söyledi. Abdüllatîf, Horasan’da Hâfî’nin yanında yeniden seyrüsülûke başladı. Riyâzet ve mücahedesine mürşidinin tavsiyesi üzerine Câm şehrinde devam etti. Ahmed-i Nâmekī-yi Câmî’nin kabri yanında erbaîne girdi. Bu sırada şeyhiyle düzenli olarak mektuplaştı. Müridinin iç dünyasındaki değişiklikleri bu mektuplarla takip eden Hâfî, Abdüllatîf’e icâzetnâme gönderdi. Abdüllatîf daha sonra tekrar Kudüs’e döndü ve bir müddet Şam’da kaldıktan sonra Konya’ya giderek Sadreddin Konevî Zâviyesi’nde irşad görevini sürdürdü. 1448’de Bursa’ya gitti. Evliya Çelebi’nin “büyük bir âsitâne” diye övdüğü, müridlerinden İranlı Hoca Bahşâyiş tarafından 1449 tarihinde yaptırılan Zeyniyye Dergâhı’nda irşad faaliyetini sürdürürken vefat etti. Kabri Bursa’da Zeynîler Camii’nin hazîresindedir.
Nisbesi bazı kaynaklarda Makdisî olarak geçen Abdüllatîf’in tasavvufî düşünceleri, mürşidi Zeynüddîn el-Hâfî ile aynı paraleldedir. Hâfî’nin en belirgin özelliklerinden biri, vahdet-i vücûd konusunda ihtiyatlı bir dil kullanması ve bu hususta zaman zaman müridlerini uyarmasıdır. Müridi Abdüllatîf el-Kudsî de aynı yolu takip etmiş, gerek iman ve akîde, gerekse irfan ve tarikat alanında şeriata aykırı gördüğü akımlarla mücadele etmiştir. Bu mücadeleye Konya’da iken başlamış ve Ehl-i sünnet dışı bazı düşünceleri savunan Cüneyd-i Safevî ile yaptığı fikrî tartışmalardan sonra Karamanoğlu İbrâhim Bey’e bir mektup göndererek şöyle demişti: “Bu Şeyh Cüneyd’in muradı sûfîlik değildir. Şeriatı bozup emâret talep eder” (Âşıkpaşazâde, Târih, s. 250). Abdüllatîf el-Kudsî’nin yaşadığı dönemde Anadolu’da yaygınlaşan bâtıl mezhep ve tarikatlara karşı daha Orhan Bey zamanında mücadeleye başlanmış, bu akımlara mensup kişiler takip edilerek tesirsiz hale getirilmeye çalışılmıştır. Onun mensup olduğu Zeyniyye tarikatında ise Ehl-i sünnet’in belirlediği sınırlar titizlikle korunmuştur. Bu durum Zeynüddîn el-Hâfî ve Abdüllatîf el-Kudsî’nin eserlerinde açık bir şekilde görülmektedir.
Abdüllatîf el-Kudsî’nin tasavvuf tarihi açısından en önemli özelliği, Zeyniyye tarikatını Anadolu’ya getirmiş olmasıdır. Bu tarikat günümüze kadar ulaşamamışsa da özellikle Şeyh Vefâ döneminde en tesirli tasavvufî mekteplerden biri olmuştur. Bazı kaynakların Halvetiyye’nin bir kolu olarak gösterdikleri Zeyniyye tarikatı, icâzetnâmelerden de anlaşıldığı gibi, aslında Sühreverdiyye’nin bir koludur. Yetiştirdiği birçok sûfî arasında, kendisinden sonra postnişin olan Tâceddin İbrâhim Karamânî, Şeyh Vefâ diye bilinen Muslihuddin Mustafa b. Ahmed ve Âşıkpaşazâde’yi özellikle kaydetmek gerekir. Bazı tarihî eserler Molla Fenârî’yi de Abdüllatîf el-Kudsî’nin müridi gösterirlerse de bunun doğru olması çok şüphelidir. “Zâhirî ve bâtınî ilimler”i şahsında birleştirerek yalnız dervişleri değil, zamanın güçlü âlimlerini de kendisine bağlayan Abdüllatîf el-Kudsî, bu özellikleriyle Osmanlı Devleti’nin temelinde bulunan dinî, fikrî yapının mimarlarından biri sayılabilir.
Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin bağlı bulunduğu Zeyniyye yolu Sühreverdiyye tarîkatının bir kolu olup, silsileleri Zeynüddîn-i Hâfî, Nureddîn Abdurrahmân Mısrî, Abdurrahmân Şirsî, Yûsuf-i Acemî, Hasan Şemsirî, Mahmûd İsfehânî, Nûreddîn Natanzî, Ömer Sühreverdî'ye ulaşır (rahmetullahi aleyhim ecmaîn).
Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin talebelerinin en meşhûru Şeyh Vefâ diye bilinen Müslihiddîn Mustafa bin Ahmed el-Konevî ile Âşıkpaşazâde'dir. Şeyh Vefâ hazretleri Osmanlı ilim ve kültür hayâtının feyizli kaynaklarından biri olmuş, İstanbul'daki dergâhı mânevî bir hayat menbaı hâline gelmiştir.
Evliyâ Çelebi'nin büyük bir kapı diye övdüğü Zeyniyye Dergâhında Abdüllatîf Kudsî hazretlerinden sonra, sırasıyla; Tâcüddîn İbrâhim Karamânî, Hacı Halîfe Kastamonî, Muhammed Bolevî, Safiyyüddîn Mustafa Efendi, Nasûhî Tosyavî, Muallimzâde Mustafa Efendi, Seyyid Ali Efendi, Safiyyüddînzâde Muhammed Çelebi, Safiyyüddînzâde Abdülazîz Efendi,Safiyyüddînzâde Abdullah Efendi'dir. Muhammed bin Abdullah Muhammed Efendi, Kâmri Efendi, Muhammed Efendi, Muhammed bin Abdullah, Muhammed Efendi, Şükrü Halife ve Ali Efendi postnişînlik yapmışlardır.
Abdüllatif Kutsi Türbesi
Bursa'nın doğusunda, Zeyniler Cami'nin güneybatısındaki türbe, Sultan II. Murad tarafından 15. yüzyıl ortalarında inşa ettirilmiştir. 1452’de vefat ettiğinde Zeyniler Camii’nin güneybatısındaki türbesine defnedilmiştir. Kudsi’nin yerleştiği semt daha sonra bağlı bulunduğu tarikat sebebiyle “Zeyniler” adını almıştır.
Türbe kare planlı ve tek kubbelidir. Türbede altı adet lahit bulunmaktadır. Abdüllatif Kudsi’nin yanısıra Abdüllatif Kudsi’nin halifeleri İbrahim Taceddin Efendi, Abdullah Efendi , Bolu’lu Mehmed Efendi türbede gömülüdür. .Taceddin İbrahim karamani , Kastamonulu Hacı Halife İbn Vefa , Bolulu Mehmed efendi ve Hz. Ebu Bekir neslinde geldiği bilinen Çankırılı Safiyuddin efendi. Bu ilk dört halifenin hepsi türbede medfundur. Beşinci Halife Çankırılı safiyuddin Efendi türbe dışında zaviye haziresindedir. Türbenin altında kripta bölümü (mezar odası) bulunmakta olup, bu bölümün önünde eskiden bir sofa olduğu ve burasının da çilehane olduğu tahmin edilmektedir. Türbenin kubbe tutmadığı, bunun A. Kudsı Efendi’nin kerameti olduğu hakkında rivayetler olduğu bilinmektedir. 20, yüzyıl başlarında, türbe kubbesiz otup etrafı demir parmaklıkla çevrili idi
1855 depreminde tamamen yıkılarak harap olan türbe, daha sonra bugünkü plan şemasında yeniden inşa edilmiştir. 1958 ve 1965 yıllarında onarım görmüştür.
Zeyniler kabristanı her ne kadar bir dergah kabristanı olarak kabul edilirsede o boyutu aşmış genel bir mezarlık halini almıştır. Sadece Zeyniyye tarikatı mensublarının değil yüzyıllar boyunca Bursa’nın Zeyniler Kabristanıbilginlerine ev sahipliği yapmıştır. Bilinen ilk mezar 1432 tarihli Abdullatif kudsi’nin mezarıdır. Molla Hüsrev ,Muslihiddin Tavil, Muhaşşi Hasan Çelebi, Müftü Ahmed Paşa, Şair Sun’i ve N,iyazi gibi isimlerin kabirlerinin yer aldığı bu mezarlıkta 70 civarında kabir vardır. Yadigar-ı Şemsi müelllifi 1400 kadar önemli ismin medfun olduğuna dair rivayet etmiş ve bir çok mezar taşının kaybolduğunu kayıt düşmüştür. Molla Hüsrev Medresesi Zeyniler Tekkesinin yakınında idi. XV. yüzyıl ortalarında Mehmed Bin Feramuz tarafından yapılmıştır. XX. yüzyıla kadar Medresenin faal olduğu bilinmektedir. Medresenin haziresi zamanla kaybolmuştur. Yalnızca Molla Hüsrev hz’nin kabri kalmıştır.
Türbenin Yanındaki Çeşme
Zeyniyye Tekkesi yanındaki su çok lezzetli olup, bunu Abdüllatîf Kudsî Efendi bulmuştur
Bir Anekdot
Birgün kendisinden; "Sâdık, iyi bir mürid (talebe) nasıl olmalıdır?" diye soruldu. Cevap olarak buyurdu ki:
"Hocasının huzûrunda iddiâ sâhibi olmamalı, makam ve rütbe için kendisinden bahsetmemeli, yabancı kadınlarla ve genç oğlanlarla bir yerde yalnız kalmamalı, hocasından hiçbir şeyi gizlememeli, izinsiz sohbet meclislerine katılmamalı, tamamen teslim olmalı, şüpheye düştüğü konularda Kur'ân-ı kerîmin Kehf sûresindeki Mûsâ aleyhisselâm ile Hızır aleyhisselâm kıssasını hatırlamalıdır."
"Mürşid, yol gösteren zâtın sohbeti nasıl olmalıdır?" denilince de şöyle buyurdu:
"Onun birbirinden farklı üç sohbeti olmalıdır: Birincisi; halkla sohbetidir. Bu sohbetlerde müslümanların dînî bilgilerini öğrenmeleri için onlara ibâdet ve muâmelât, alış-veriş, bilgilerinden bahsetmelidir. İkincisi; dostlar ve sevgililerle olan sohbettir. Bunda daha ziyâde tasavvuf ile hallenmiş olanlara zikir, murâkabe, halvet, riyâzet, mücâhede gibi mevzûlar anlatılır. Üçüncüsü; talebelerle tek tek sohbet şekli olup, onların eksik ve noksanlıkları işaret edilip, hal çâreleri gösterilir."
Eserleri
Abdüllatîf-i Kudsî hazretlerinin eserlerinden biri tasavvufî terimlerin açıklandığı Tuhfet-ül-Vâhib-il-Mevâhib fî Beyan-il-Makâmât vel Merâtîb; ikincisi Hâdil Kulûb ilâ Likâi'l Mahbûb olup, Allahü teâlânın zât ve sıfatlarından îtikâda dâir meselelerden bahseder, Üçüncüsü; Keşf-ül-Îtikâd fî-Reddî alâ Mezheb-il- İlhâd'dır. Bozuk yol ve inanışlara reddiye olarak yazılmıştır. Dördüncüsü; Şifâ-ül-Müteellim fî Âdâb-il-Muallim vel-Müteallim olup ilim, ilmin fazîleti anlatılır. Beşincisi; Kitâb-ü Emr-Bil Ma'rûf ven Nehy Ani'l- Münker. Altıncısı; İktibâsû Ref'ül İltibâs fî Beyân-ı Tarîk-in-Nâs. Yedincisi; Nefehât-ül-Eshâ ve Rihlet-ül-Esrâr olup, eserlerin hepsi Arapça olarak yazılmıştır.
Adres
Emirsultan Mahallesi 5. Cami Sokak Yıldırım/Bursa
Kaynaklar
Abdüllatif Kudsi ile ilgili youtube videoları için tıklayınız
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız