Sitemizde aramak istediğiniz konuyu

DiniErk - Doğru Dini Bilgi

                                                   "

Peygamberin Azılı Düşmanı, Ölmeden Ölmüştü

İnsan görmedi mi ki, muhakkak biz onu bir nutfeden yarattık, sonra o apaçık bir düşman kesildi. Ve kendi yaradılışını unuttu da bize bir misâl getirmeye kalkıştı, dedi ki: Kemikleri kim diriltebilir ki, onlar çürümüşlerdir. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecektir ve o bütün yaratılmışları tamamıyla bilendir.” Yâsin Sûresi 77-79

Übey b. Halef ya da tam adıyla Übey b. Halef b. Vehb el-Cumahî (ö. 3/625) Hz. Peygamber’in en azılı düşmanlarından biri olup Ebu Leheb gibi onunda cehennemlik olacağı daha önce bildirilenlerdendir. Übeyy, Hz. Peygamberden o kadar nefret ediyordu ki Efendimizi öldürmek için sürekli fırsat kolluyordu. Aslında Übeyy'in düşmanlığı, İslam'ın yayılmaya başlayacağı ilk günlerde müezzinlerin efendisi olarak bilinen Hazreti Bilali Habeşi'nin (rah) iman ettiği dönemlerde başlıyordu. Übeyy, Bilâl-i Habeşî’nin efendisiydi. Hazret-i Bilâl’e (ra) yapmadığını bırakmadı. Dayanılmaz işkenceler, insanlık dışı hakaretler…
Hz. Ebu Bekir, Bilâl’i (ra) kurtarana kadar Bilâl’e (ra) çok zulmetti. Hayatın acı bir cilvesidir ki, aynı zamanda Resullullah aleyhisselam'ın bacanağı idi. Yani Übeyy b. Halef, Hz. Peygamber’in hanımlarından Meymûne’nin kız kardeşi Esmâ ile evliydi.
Bu yakınlık bile peygambere olan nefretini azaltmıyordu.
İşte bu alçakların alçağı olan İslam düşmanı Übeyy'ki Resullullah'ı da öldürmek için her türlü fırsatı değerlendirmek ve bu nefretini her fırsatta kusmak için fırsatlar kollardı. Getirilen ayetlerle dalga geçer, onları küçümser hatta peygamber efendimiz aleyhisselamı topluluklar karşısında küçük düşürmek için elinden geleni yapardı.
Örneğin, Hz. Peygamberin (a.s.m.) Medine’ye hicreti sırasında sığındığı mağaraya kadar gelen müşriklerin arasında da yine Übeyy bulunuyordu. Peygamberimiz (s.a.v.)'e, her karşılaşmasında şöyle derdi: "Ey Muhammed. Bir atım var. Her gün ona on altı ölçek darı yedirip besliyorum. Bir gün gelir, onun sırtında seni öldürürüm." Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ise, bu azgın ve şaşkın adama cevabı sadece şu oluyordu: "Belki, İnşallah, ben seni öldürürüm." (Sîre, 3/89)
Müşrik adamın nefreti bitecek gibi değildi ancak bir gün Peygamber efendimizin bu sözü, sadece bu sözü kendisine iletildiğinde öylesine korkmuştu ki, korkusundan dışarıya çıkamamış hatta katılması gereken savaşa bile gitmek istemiyordu.
Bir gün, içlerinde Übeyy b. Halef, Âs b. Vâil ve Velid b. Mugîre'nin de bulunduğu bir topluluk, peygamber efendimizin "'Allah ölüleri mutlaka diriltecektir'" sözlerini tartışıyorlardı. Übeyy b. Halef: "Lât ve Uzzâ'ya andolsun ki, onunla tartışıp, onu yeneceğim!" dedi. Übeyy eline aldığı çürümüş bir kemikle Peygamberimizin (sas) yanına geldi ve ona: "Ey Muhammed! Sen, çürüdükten sonra Allah'ın bu kemiği dirilteceğini mi söylüyorsun?" dedi. Kemiği elinde ufaladı, tozunu da Hz. Peygambere (sas) doğru üfledi! Sonra tekrar: “Biz, öldükten ve şu çürümüş kemik gibi olduktan sonra tekrar mı diriltileceğiz? Ayrıca bizi kim diriltecek?" dedi. Peygamberimiz (sas): "Evet! Allah seni öldürecek! Bu kemik gibi olduktan sonra yeniden diriltecek ve seni Cehenneme sokacak!" buyurdu. (Yâsîn 78-79 ve Meryem 66. ayetlerinin bu söz üzerine nazil olduğu rivayet edilir.) Bu sözü işiten Übey öfkelendi ve yemin ederek: “Muhakkak seni öldüreceğim.” dedi.
Peygamberimiz (s.a.v.): “Beni öldürmeye senin gücün yetmez. Ama inşâallâh ben seni öldüreceğim ve ateşe teslim edeceğim.” buyurdu.
Bedir Gazâsı’nda fidye karşılığında ölümden kurtulan Übey, Uhud Gazâsı’nda da kâfir saflarında idi. Savaşın ikinci safhasında Müslümanların dağılıp kayalıklara doğru çekildiği esnada atının üzerinde, “Neredesin ey Muhammed, sen kurtulursan ben kurtulmayayım!” diye bağırarak Hz. Peygamber’e saldırdı. Müslümanlardan bazıları karşı durmak istediler. Resûlullah (s.a.v.) kendisini korumak isteyen arkadaşlarına, “Aradan çekiliniz, onu benimle baş başa bırakınız.” buyurdular. Sonra Hâris b. Sımme’nin veya Zübeyr b. Avvâm’ın mızrağını alarak Übeyy’e doğru fırlatıp onu ağır şekilde yaraladı. Bazı rivayetlere göre ise mızrak boynunu sıyırıp geçmiş, Übey hafif şekilde yaralanmıştı. Atından düşen ve kaburgalarından biri kırılmıştı. Kureyşlilerin yanına döndüğünde: “Muhammed beni öldürdü” diye çektiği acıdan bağırıp duruyordu. Sesi, sanki bir öküzün böğürmesi gibi çıkıyordu. Kendisine “Bir şeyin yok, bu ufak bir yaradır.” diyenlere: “Bu, Muhammed’in açtığı yaradır. Lât ve Uzzâ’ya yemin ederim ki, bu yaradan duyduğum acıyı bütün Hicaz halkına dağıtsalar, onların hepsi de yok olur. O bana: ‘Seni inşâallâh öldüreceğim.Ben tâ o zaman, O’nun eliyle öldürüleceğimi ve O’ndan kurtulamayacağımı anlamıştım. Ben biliyorum ki Muhammed hiç yalan söylemez. Vallâhi tükrüğü bana isâbet etse yine de beni öldürür.” dedi “Attığın zaman sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı” meâlindeki âyet (el-Enfâl 17) bir görüşe göre Resûl-i Ekrem’in Übeyy’i yaralaması hakkında inmiştir.
Übeyy bin Halef, Kureyşliler Mekke’ye dönerken, Mekke’ye altı mil uzaklıktaki Serif veya Merrüzzahrân mevkiinde, "Susadım, susadım!" çığlıkları arasında ölüp gitti. Tüm firavunlar gibi sonu perişanlık, nasibi ebedi cehennem oldu. Resûl-i Kibriyâ (s.a.v.)'nın, Allah'ın izniyle, istikbalden haber vermiş olduğu bir mûcizesi de böylece tahakkuk etmiş oldu.

KAYNAK
Diyanet İslam Ansiklopedisi
Siyer-i Nebi
Sorularla İslamiyet

Derleme: Erol Kara / @dinierk

Yorum Gönder

0 Yorumlar
*Yorumlar Editör tarafından incelenmekte olup, spam mesajlar dikkate alınmaz. Engellenir.*