Şeytan Taşlamayı anlamak:
Haccın şartlarından birisi de şeytan taşlamadır. Taşlama, Hz. İbrahimin kendine engel olmaya çalışan şeytanı kovmak amacıyla ona taş fırlatmasını sembolize eder. Bir Peygamber olarak ona şeytan gözükmüş ve o da Rabbi ile arasına girmek isteyen, kendisini engellemek isteyen şeytanı taşlamıştır. “Hacca ilişkin görevlerinizi benden alınız.” (Nesai, Menasik, 220) buyuran Allah Resulü de, bu işlemi bizzat yapmış, onu insanlara da bizzat öğretmiştir.
Taşlama, bir anlamda şeytana karşı girişilen bir savaşı sembolize eder. Attığı her bir taşı, nefsine, şehvetine ve şeytana karşı fırlatır. Kendisini çeşitli hatalara, günahlara sürükleyen bu farklı cepheleri bir bir yok etmeye çalışır. Sahip olduğu her şeyi Allah için feda erme yolunda, karşısına şeytan nereler de çıkıyorsa, hangi silahları ve cepheleri kullanıyorsa oraları bertaraf etmelidir. Gurur, kibir, mal, mülk, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, evlilik, çoluk-çocuk… Kulluğun ve sorumluluğun önde engel olan şeyler her ne ise…
Günümüzde hacı, taşlama yaparken, Hem Hz. İbrahim'in rolünü oynamakta, hem de Hz. Peygamberin sünnetine uymaktadır. Ancak bu rolü oynayan Hacı, sembolik olarak taşlarını şeytanı temsil eden taş yığınlarına fırlatsa da, hakikatte kendisini şeytan hangi zayıf noktalardan aldatıyorsa, o tarafı düşünerek atmalıdır. Herkes kendi ayıbını, açığını ve günahını kendi daha iyi bileceği için, attığı her bir taşla nefsini, şehevi arzusunu, kendisini günaha sokan dürtülerine atmalıdır taşları. Orada sembolik olarak ilk gün yedi, sonraki günler kırk dokuz veya yetmiş taş atar. Bu çokluktan bir kinayedir. Bunun anlamı, artık şeytana karşı sürekli teyakkuz halinde olmalı, yüzlerce defa karşısına çıksa, ona fırlatacağı binlerce taşı olmalıdır. Artık öteden beri tekrarladığı “Taşlanmış şeytanın şerrinden Allaha sığınırım!” şeklindeki “istiaze” yani “Euzü billahi mineşşeytanir racim” i sadece sözüyle değil, daha bilinçli bir şekilde özüyle yapmalıdır. Kimden kime sığındığını fark etmelidir. “Racim” olan şeytandan “Rahim” olan Allaha sığındığını kavramalıdır. Şayet bunu kavrayamaz ve sadece sembolde, şekilde takılır kalır da, bunun anlam ve hikmetini idrak edemezse “şeytanı taşladığı” vehmiyle bir kez daha aldanır o kadar! Çünkü şeytan orada sembolize edildiği gibi dışarıda değil, Hz. Peygamberin benzetişiyle “Kanın damarlarda dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır” (Buhari, İtikaf 11-12)
Kurban bir taraftan hac görevlerini yerine getirebilmenin şükrünü eda etmek için kesilmektedir. Nasıl Ramazan orucunu tamamlayınca Ramazan bayramı yapılıyorsa,
Hac ibadetleri tamamlanınca da Hac Kurbanları (Hedy) kesiliyor ve Kurban bayramı kutlanıyor. Sabır, savaş, şükür ve zafer. Arafatta bilgiye, Meşarda bilince, Minada sevgiye ve Cemeratta zafere kavuşan hacı, kurban hedyi (hediyyesi) ile takvaya, takva ile de Allaha ulaşmaktadır.
Kurban bayramı günlerinde getirilen tekbirler "teşrik tekbirleri" diye isimlendirilmiştir.
"Teşrik" cahiliyye döneminde kesilen kurban etlerinin kızgın kayalara serilmek suretiyle güneşte kurutulmasına denilmektedir. Böylece hacılar, hacda kesilen kurban etlerini güneş ve taşlar üzerinde kurutarak sonraları yemek üzere kendileri için saklamışlardır. Hacı teşrik tekbirlerini tekrarlarken, sonra kullanmak üzere kendisi için hangi iyi alışkanlıkları, hangi güzellikleri sakladığını, muhafaza ettiğini düşünmelidir. En azından hacca gelirken nasıl takva azığıyla geliyorsa, Minadan da geriye yine takva azığı götürmelidir.
Allah için ve Allahın adıyla kesilen kurbanlar, zikir ve şükrün, tevazu ve teslimiyetin, dayanışma ve kardeşliğin bir göstergesidir. Özellikle hacıların kurban etlerinden hemen hiç yemeden tamamının yoksul ülkelere gönderildiği günümüzde, hiç tanışmadığı Müslüman kardeşlerine karşı verdiği destek ve sosyal dayanışma haccın en hikmetli bir yönünü oluşturmaktadır. Faraza, ülkemiz hacılarının kurbanlarının, Afrikada adını bile bilmedikleri bir Müslüman bölgede tüketilmesi ve onların gıyabi dualarını kazanmaları ne kadar güzeldir.
Hacının kurban ettiği koyun, inek, deve değil; heva ve hevesi, şehvetidir. Onun rızası için hepsini kurban etmeli ki bayramı yüreğinde, yakınlığı öz benliğinde hissedebilsin. Çünkü bu bayram Kurban Bayramı, kurbiyyet anıdır, kurbiyyet anıdır, Allaha yakınlık bayramıdır. Kurban bayramı, çok uzak coğrafyalarda olsalar bile haccın anlamını yaşayanların bayramıdır. Burada bu yakınlaşmayı yaşayanlar, kazandığı güzellikleri gittikleri yerlere de taşıyacaktır. Kendi mekanlarında manevi bir kan dolaşımına sebep olacak, tertemiz, ter ü taze kanlar olacaklardır. Daha sonra kimi hacılara hicran yolu, kimi hacılara hicret yolu, kimilerine ise hasret yolu gözükecektir.
Allah için kesilen bu kurbanlardan akıtılan kanlar, kurban sahibinden de günahların döküldüğünü, "kirlerin giderildiğini" sembolize eder. Hacı Allah için kurban keserken bunun Hz. İbrahim'den kalma bir sünnet olduğunu, Allah yolunda en sevdiği yavrusunun kurban edilmesinden bir bedel olduğunu tefekkür eder. Allahın verdiği mal ve evlatların, Allah yolunda engel değil, tam tersine kendisini Allaha yakınlaştıracak birer vesile olduğunu düşünür. Orada Allah için gönül rahatlığıyla her hangi bir canlıyı kurban ederken, memleketindeki çocuklarının da Allah yolunda olmaları, Allaha yakın ve yaklaştırıcı olmaları için dua eder, hayatı boyunca da bunu gerçekleştirmek için gayret eder.
Tıraş olmayı anlamak:
Haccın şartlarından birisi de şeytan taşlamadır. Taşlama, Hz. İbrahimin kendine engel olmaya çalışan şeytanı kovmak amacıyla ona taş fırlatmasını sembolize eder. Bir Peygamber olarak ona şeytan gözükmüş ve o da Rabbi ile arasına girmek isteyen, kendisini engellemek isteyen şeytanı taşlamıştır. “Hacca ilişkin görevlerinizi benden alınız.” (Nesai, Menasik, 220) buyuran Allah Resulü de, bu işlemi bizzat yapmış, onu insanlara da bizzat öğretmiştir.
Taşlama, bir anlamda şeytana karşı girişilen bir savaşı sembolize eder. Attığı her bir taşı, nefsine, şehvetine ve şeytana karşı fırlatır. Kendisini çeşitli hatalara, günahlara sürükleyen bu farklı cepheleri bir bir yok etmeye çalışır. Sahip olduğu her şeyi Allah için feda erme yolunda, karşısına şeytan nereler de çıkıyorsa, hangi silahları ve cepheleri kullanıyorsa oraları bertaraf etmelidir. Gurur, kibir, mal, mülk, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, evlilik, çoluk-çocuk… Kulluğun ve sorumluluğun önde engel olan şeyler her ne ise…
Günümüzde hacı, taşlama yaparken, Hem Hz. İbrahim'in rolünü oynamakta, hem de Hz. Peygamberin sünnetine uymaktadır. Ancak bu rolü oynayan Hacı, sembolik olarak taşlarını şeytanı temsil eden taş yığınlarına fırlatsa da, hakikatte kendisini şeytan hangi zayıf noktalardan aldatıyorsa, o tarafı düşünerek atmalıdır. Herkes kendi ayıbını, açığını ve günahını kendi daha iyi bileceği için, attığı her bir taşla nefsini, şehevi arzusunu, kendisini günaha sokan dürtülerine atmalıdır taşları. Orada sembolik olarak ilk gün yedi, sonraki günler kırk dokuz veya yetmiş taş atar. Bu çokluktan bir kinayedir. Bunun anlamı, artık şeytana karşı sürekli teyakkuz halinde olmalı, yüzlerce defa karşısına çıksa, ona fırlatacağı binlerce taşı olmalıdır. Artık öteden beri tekrarladığı “Taşlanmış şeytanın şerrinden Allaha sığınırım!” şeklindeki “istiaze” yani “Euzü billahi mineşşeytanir racim” i sadece sözüyle değil, daha bilinçli bir şekilde özüyle yapmalıdır. Kimden kime sığındığını fark etmelidir. “Racim” olan şeytandan “Rahim” olan Allaha sığındığını kavramalıdır. Şayet bunu kavrayamaz ve sadece sembolde, şekilde takılır kalır da, bunun anlam ve hikmetini idrak edemezse “şeytanı taşladığı” vehmiyle bir kez daha aldanır o kadar! Çünkü şeytan orada sembolize edildiği gibi dışarıda değil, Hz. Peygamberin benzetişiyle “Kanın damarlarda dolaştığı gibi insanın içinde dolaşır” (Buhari, İtikaf 11-12)
Kurbanı Anlamak:
Kurban sırf Allah istediği için malından vazgeçebildiğini ortaya koyduğu ve malını Allah yolunda kurban edebildiğini fiiliyle gösterdiği önemli bir ibadettir. İhramda bir otu dahi koparmak yasak iken Allaha bağlılığın, fedakarlığın bir göstergesi olarak bayramda canlı hayvanlar kurban edilmektedir.Kurban bir taraftan hac görevlerini yerine getirebilmenin şükrünü eda etmek için kesilmektedir. Nasıl Ramazan orucunu tamamlayınca Ramazan bayramı yapılıyorsa,
Hac ibadetleri tamamlanınca da Hac Kurbanları (Hedy) kesiliyor ve Kurban bayramı kutlanıyor. Sabır, savaş, şükür ve zafer. Arafatta bilgiye, Meşarda bilince, Minada sevgiye ve Cemeratta zafere kavuşan hacı, kurban hedyi (hediyyesi) ile takvaya, takva ile de Allaha ulaşmaktadır.
Kurban bayramı günlerinde getirilen tekbirler "teşrik tekbirleri" diye isimlendirilmiştir.
"Teşrik" cahiliyye döneminde kesilen kurban etlerinin kızgın kayalara serilmek suretiyle güneşte kurutulmasına denilmektedir. Böylece hacılar, hacda kesilen kurban etlerini güneş ve taşlar üzerinde kurutarak sonraları yemek üzere kendileri için saklamışlardır. Hacı teşrik tekbirlerini tekrarlarken, sonra kullanmak üzere kendisi için hangi iyi alışkanlıkları, hangi güzellikleri sakladığını, muhafaza ettiğini düşünmelidir. En azından hacca gelirken nasıl takva azığıyla geliyorsa, Minadan da geriye yine takva azığı götürmelidir.
Allah için ve Allahın adıyla kesilen kurbanlar, zikir ve şükrün, tevazu ve teslimiyetin, dayanışma ve kardeşliğin bir göstergesidir. Özellikle hacıların kurban etlerinden hemen hiç yemeden tamamının yoksul ülkelere gönderildiği günümüzde, hiç tanışmadığı Müslüman kardeşlerine karşı verdiği destek ve sosyal dayanışma haccın en hikmetli bir yönünü oluşturmaktadır. Faraza, ülkemiz hacılarının kurbanlarının, Afrikada adını bile bilmedikleri bir Müslüman bölgede tüketilmesi ve onların gıyabi dualarını kazanmaları ne kadar güzeldir.
Hacının kurban ettiği koyun, inek, deve değil; heva ve hevesi, şehvetidir. Onun rızası için hepsini kurban etmeli ki bayramı yüreğinde, yakınlığı öz benliğinde hissedebilsin. Çünkü bu bayram Kurban Bayramı, kurbiyyet anıdır, kurbiyyet anıdır, Allaha yakınlık bayramıdır. Kurban bayramı, çok uzak coğrafyalarda olsalar bile haccın anlamını yaşayanların bayramıdır. Burada bu yakınlaşmayı yaşayanlar, kazandığı güzellikleri gittikleri yerlere de taşıyacaktır. Kendi mekanlarında manevi bir kan dolaşımına sebep olacak, tertemiz, ter ü taze kanlar olacaklardır. Daha sonra kimi hacılara hicran yolu, kimi hacılara hicret yolu, kimilerine ise hasret yolu gözükecektir.
Allah için kesilen bu kurbanlardan akıtılan kanlar, kurban sahibinden de günahların döküldüğünü, "kirlerin giderildiğini" sembolize eder. Hacı Allah için kurban keserken bunun Hz. İbrahim'den kalma bir sünnet olduğunu, Allah yolunda en sevdiği yavrusunun kurban edilmesinden bir bedel olduğunu tefekkür eder. Allahın verdiği mal ve evlatların, Allah yolunda engel değil, tam tersine kendisini Allaha yakınlaştıracak birer vesile olduğunu düşünür. Orada Allah için gönül rahatlığıyla her hangi bir canlıyı kurban ederken, memleketindeki çocuklarının da Allah yolunda olmaları, Allaha yakın ve yaklaştırıcı olmaları için dua eder, hayatı boyunca da bunu gerçekleştirmek için gayret eder.
Tıraş olmayı anlamak:
Allah'ım başlarını traş ettirenlere merhamet et! (Buhari, Hac, 127) Önce şeytana taş atan, ardından Allaha bir baş kurban eden hacı, daha sonra traş olmak suretiyle sembolik olarak kendi varlığının bir parçasını da kurban eder. Bu, bir taraftan, gerektiğinde saçını değil, canını da Allah yolunda vereceğini temsil ederken, başından dökülen her saç teli, adeta dökülen günahlarını simgeler.
Hz. Peygamber, "Allah'ım! başlarını traş ettirenlere merhamet et." diye dua etmiş, sahabeden bazıları, "Saçlarını kısaltanlara da dua etseniz ey Allahın Resulü?" demişler, O da dördüncüsünde "Saçlarını kısaltanlara da" diyerek onlar için de dua etmiştir. Sahabeden kimileri saçlarını tamamen kazımış, bazıları da saçlarını kısaltmıştır. (Buhari, Hac, 127)
Saçların traş edilmesi tevazuu "başı açık-yalın ayak" diye tabir edilen muhtaç oluşu sembolize eder. Bu husus hanımlarda saçların uçlarından bir miktar alınmasıyla sembolize edilir.
Kaynak : sorularlaislamiyet.com
Hz. Peygamber, "Allah'ım! başlarını traş ettirenlere merhamet et." diye dua etmiş, sahabeden bazıları, "Saçlarını kısaltanlara da dua etseniz ey Allahın Resulü?" demişler, O da dördüncüsünde "Saçlarını kısaltanlara da" diyerek onlar için de dua etmiştir. Sahabeden kimileri saçlarını tamamen kazımış, bazıları da saçlarını kısaltmıştır. (Buhari, Hac, 127)
Saçların traş edilmesi tevazuu "başı açık-yalın ayak" diye tabir edilen muhtaç oluşu sembolize eder. Bu husus hanımlarda saçların uçlarından bir miktar alınmasıyla sembolize edilir.
Kaynak : sorularlaislamiyet.com
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız