Tarihler 20 Ramazan 8/11 Ocak 630 gününü gösteriyor
Mekke Fethedildi.
Mekke fethedildi ancak gönüller sultanı peygamber efendimiz Hazreti Muhammed aleyhisselam ,bir zamanlar zulüm gördüğü bu şehirde sonsuz güven ve aşkı yaşatmış olan kalbinin kraliçesine bu mutlu günleri yaşatamadığından dolayı çok üzgündü.
İçindeki buruk sevinç duyguları o mükemmel insana duyduğu hasretle adeta kedere dönüyordu.
Malını, mülkünü, sevgisini, saygısını sonsuz ve sınırsız bir şekilde Allah'ın sevgilisi Hazreti Muhammed'e sunan sevgili eşi, kıymetli annemiz Hatice Tül Zehra hanımefendi yoktu.
Bu yokluk sadece bedeni bir yokluktu.
Peygamberimiz eşine olan olan vefasını da bu Mekke fethinde sahabesine, inananlarına, dostuna, düşmanına öyle gösterdi ki, tarih bu sevdayı yazmaya korktu.
Utandı. Kıskandı.Dile getiremedi.
Sevgiliye, eşe, hanımına olan sevgisi ömrü boyunca dinmedi.
Öyle dile getiriyordu ki eşleri arasında olan Ayşe annemizin bile yıllar sonra "kıskandığım tek kadın" diye söz etmesine neden oluyordu.
Eşe vefanın ne olduğunu Mekke'nin fethedildiği o gün herkes yaşıyor.
Tarih 20 Ramazan..
Mekke artık Müslümanlarındır.
Herkes huzur içindedir.
Ve vefaların en güzeli, gönüllerin güzelliği o gün bu şehirde yine dirilmişti.
*****
20 Ramazan 8/11 Ocak 630
Hz. Peygamber aleyhisselam, beraberinde bulunan Muhacirîn ve Ensârla birlikte Mekke’nin kuzeybatısındaki Ezâhir yolundan , Allah’a hamd ederek Mekke’ye girdi.
Dört ayrı koldan Mekke'ye kan dökülmeden giren ulu peygamber diğer birliklerle Safâ tepesinde buluştu
Daha sonra Mescid-i Harâm’a, Hacer-i Esved’e ve tabii ki Beytullah'a, İslamın Kâbe’sine geldi.
Öptü, Selamladı, Tavaf etti ve yine şükretti.
Arkasından umumi af ilan etti.
Mescid-i Harâm’ın, herkes için en emniyetli yer olduğunu dile getirdi.
Fetih günü gerçek bir “merhamet günü” oldu.
Hz. Peygamber, Mekke'de bulunan tüm putları ve diğer şirk alametlerini temizletti
Kâbe’nin içinde iki rekat namaz kıldı.
Bilâl-i Habeşî ezan okudu.
En güzel evi seçmesini ve oraya yerleşmesini isteyen Mekke'lilere gülümsüyordu.
Teşekkür ediyordu.
Hiç bir eve dönüp bakmıyordu.
Gözleri kendi doğduğu eve yöneldiğinde bakışları daldı.
Daha sonra Merve tepesinin yakınında bulunan ve Hazreti Hatice annemizle uzun yıllar evli kaldığı o üç katlı eve doğru yürüdü.
Önüne durdu.
Gözlerinden pınarlar coştu ki, kimse görmeden başını çevirdi.
Gönüller sultanı tebessüm ederek, “Akîl bize ev mi bıraktı” diye sitem etti.
Bu öneriyi de kabul etmedi.
Kendisine sunulan en güzel evlere rağmen kabul etmeden, Kabe'ye 2 km ötede bulunan yere doğru bineği ile ilerledi.
Burası Hacun..
Çadırının buraya kurulmasını istedi.
Herkes şaşırmıştı.
Koskoca İslam komutanı, koskoca peygamber bunca eve rağmen bir çadırda mı yaşayacaktı.
İtirazlara, önerilere, tekliflere rağmen bunda kararlı olduğunu dile getirdi.
Ve Hacun'da kalmaya kararını tekrarladı.
*****
Hacun, bugün Cennet-ül Mualla kabristanının da bulunduğu yer.
Cennet-ül Mualla, cahiliye döneminden bugüne kadar Mekke Mezarlığı olup Harem-i Şerif’in yaklaşık 2 km. kuzeyinde olan bir kabristanlıktır.
Mescid-i Cin yakınında bulunan bu yer, Mekke tarihi boyunca Hacûn diye geçmektedir.
Cennetü’l-Muallâ kabristanını ikiye bölerek batıya doğru, el-Atibiye mahallesine giden yolun rampasına Seniyyetü’l Hacûn denir.
Mekke’nin yukarı kesiminde bulunan bu yer zamanla Ma’lât adıyla anılmaya başlanmış; mezarlık da Makberetü’l-Ma’lât adıyla meşhur olmuştur.
Rasülüllah Efendimiz Mekke kabristanını göstererek; “Bu kabristan ne güzeldir” buyurmuştur. Mekke’de bu mezarlığa “Cennetü’l-Muallâ” denilmiştir.
Burada müminlerin annesi Hazreti Haticetü’l Kübra (r. Anhâ)’nın, sahabe-i kiramın, tabiinin ve salihinden birçok kimselerin kabirleri vardır.
Ayrıca Hz. Peygamber’in oğulları Kâsım ile Abdullah’ın kabirleri de buradadır.
Hz. Hatice (r.anhâ), hicretten üç yıl kadar önce vefat etmiş.
Kabrine bizzat Peygamberimiz indirmiş ve vefatına çok üzülmüştür.
Zira Hz. Hatice Validemiz, Peygamberimiz’e ilk iman etmiş, en büyük maddi ve manevi destekçisi olmuş, peygamberimizin yedi çocuğunun altısı Hz. Hatice’den doğmuştur.
Hz. Hatice validemizin açık kerameti olarak rivayet edilir ki; her hangi bir kadın, bir şeyde aciz kalıp da onun türbesine gidip, O’nu vesile kılarak Allah’tan yardım talep etse, her halde maksadına ulaşarak döner.
Kânûnî Sultan Süleyman 950 (1543-1544) yılında Hatice Validemiz’in kabrinin üstüne yüksek kubbeli bir türbe yaptırmış ve bir de türbedâr görevlendirmiştir.
1926’da Cennetü’l-Muallâ’daki bütün türbeler yıktırılarak mezar taşları kaldırılmıştır.
Bugün de Mekke’nin Mezarlığı olan Cennetü’l-Muallâ’da hiçbir türbe ve mezar taşı bulunmamaktadır. Buradan alınan mezar taşları Riyad’a götürülerek müzeye konulmuş
*****
Fetih sonrası istediği evde kalma imkanı varken, istediği yeri alabileceği imkanı varken, istediğiyle olabileceği gibi hiç bir şeye, hiç eve, hiç bir imkana tenezzül etmeyen yüce gönüllü insan hazreti Muhammed Mustafa salli aleyhi ve sellem sultanımız 2 km ötedeki mezarlığın karşısına çadırını kurdurur.
Çadırın kurulduğu yerin tam karşısı ise sevgili eşi Hatice'nin kabri..
En büyük sultan, en güzel sevgili yılların hasretini bu çadırda, eşinin mezarlığının karşısında geçirmeye karar verir.
Hatice'sine, eşine, en kıymetlisine misafir olmayı tercih ediyor.
Ve o gece, sonraki geceler, her sabah, her gün doğumunda, her gün batımında ya da şöyle diyelim.
Her anında...
Hatice'sine, kıymetli eşine, evinin sultanına dualar, gözyaşları eşliğinde edilen peygamber duaları damla damla, katre katre Mekke'yi aşar..
Göklere ulaşır.
Cennetle müjdelenen o mükemmel eşe doğru yol alır.
*****
Bu nasıl bir aşk. Bu nasıl bir sevda, bu nasıl bağlılık..
*****
Derleme : Erol Kara / @dinierk
Hoş geldiniz. Fikirlerinizi paylaşmanızdan mutluluk duyarız